- Hûd, müminlerin bulundukları yerin çevresine bir çizgi çizdi. Rüzgâr, o araya gelince hafif ve lâtif bir halde esiyordu.
- هود گرد مومنان خطی کشید ** نرم میشد باد کانجا میرسید
- Çizgiden dışarıda olanların hepsini, havada parça parça ediyordu. 855
- هر که بیرون بود ز آن خط جمله را ** پاره پاره میگسست اندر هوا
- Şeybân-ı Râî de sürünün etrafında böyle apaçık bir çizgi çekerdi.
- همچنین شیبان راعی میکشید ** گرد بر گرد رمه خطی پدید
- Cuma günü, namaz vakti Cuma namazına gidince kurtlar sürüye saldırmasın, yağmalamasınlar diye böyle yapardı.
- چون به جمعه میشد او وقت نماز ** تا نیارد گرگ آن جا ترک تاز
- Hiçbir kurt, çizgiden içeri girmezdi. Hiçbir koyun da çizgi dışına çıkmazdı.
- هیچ گرگی در نرفتی اندر آن ** گوسفندی هم نگشتی ز آن نشان
- Tanrı erinin dairesi, kurdun hırs yeline de set ve mânia olmuştu, koyunun hırs yeline de.
- باد حرص گرگ و حرص گوسفند ** دایرهی مرد خدا را بود بند
- Böylece ecel rüzgârı da ariflere gül bahçelerinden esip gelen rüzgâr gibi lâtif ve hoştur. 860
- همچنین باد اجل با عارفان ** نرم و خوش همچون نسیم یوسفان
- Ateş, İbrahim’e diş geçiremedi. Çünkü Tanrı seçilmişiydi, onu nasıl ısırabilir?
- آتش ابراهیم را دندان نزد ** چون گزیدهی حق بود چونش گزد
- Din erbabı da şehvet ateşinden yanmaz; hâlbuki başkalarını tâ yerin dibine geçirmiştir.
- ز آتش شهوت نسوزد اهل دین ** باقیان را برده تا قعر زمین
- Deniz dalgası Tanrı fermanıyla koşunca Mûsâ kavmini Kıptilerden ayırt etti.
- موج دریا چون به امر حق بتاخت ** اهل موسی را ز قبطی واشناخت