- Dağ bir aziz sûfi olursa şaşılacak ne var? Mûsâ’nın cismi de bir kemik parçasından ibaretti.
- چه عجب گر کوه صوفی شد عزیز ** جسم موسی از کلوخی بود نیز
- Yahudi padişahının bu söze ehemmiyet vermeyip inkâr etmesi, kendisine nasihat edenlerin nasihatlerini kabul etmemesi
- طنز و انکار کردن پادشاه جهود و قبول نکردن نصیحت خاصان خویش
- O Yahudi padişahı bu acayip mucizeleri gördü. Fakat ancak taan ve inkârda bulundu.
- این عجایب دید آن شاه جهود ** جز که طنز و جز که انکارش نبود
- Nasihatçiler: “İşi haddinden ileri götürme, inat hayvanını bu kadar ileri sürme” dediler. 870
- ناصحان گفتند از حد مگذران ** مرکب استیزه را چندین مران
- Nasihatçilerin ellerini bağlayıp hapsetti. Zulmünü birbirine uladı (biteviye ve daha fazla zulmeder oldu).
- ناصحان را دست بست و بند کرد ** ظلم را پیوند در پیوند کرد
- “Madem iş bu dereceye vardı. Ey köpek, sabret; kahrımız erişti!” diye bir ses geldi.
- بانگ آمد کار چون اینجا رسید ** پای دار ای سگ که قهر ما رسید
- Ondan sonra ateş kırk arşın alevlendi; bir halka teşkil etti ve o Yahudileri yaktı.
- بعد از آن آتش چهل گز بر فروخت ** حلقه گشت و آن جهودان را بسوخت
- Onların asılları önceden de ateşti; sonunda da asıllarına gittiler.
- اصل ایشان بود آتش ابتدا ** سوی اصل خویش رفتند انتها
- Zaten zümre ateşten doğmuştu. Cüzüler kül tarafına yol alır, o tarafa giderler. 875
- هم ز آتش زاده بودند آن فریق ** جزوها را سوی کل باشد طریق
- Onlar ancak mümini yakan bir ateştiler. Kendilerini kendi ateşleri çerçöp gibi yaktı.
- آتشی بودند مومن سوز و بس ** سوخت خود را آتش ایشان چو خس
- Anası(mayası) Hâviye olan kimsenin mekânı, ancak Hâviyedir.
- آن که بوده ست امه الهاویه ** هاویه آمد مر او را زاویه