English    Türkçe    فارسی   

1
952-961

  • Tanrı, onların hile ve tedbirlerini “O tedbirler yüzünden dağların tepeleri bile oynar, yıkılır, dümdüz olurdu” diye övdü.
  • کرد وصف مکرهاشان ذو الجلال ** لتزول منه اقلال الجبال‌‌
  • (Bunca tedbirlerine rağmen) o avlanmalarından, o çalışmalarından ezelde verilen kısmetten başka bir şey yüz göstermedi…
  • جز که آن قسمت که رفت اندر ازل ** روی ننمود از شکار و از عمل‌‌
  • Hepsi tedbirlerden de âciz kaldılar, çalışmadan da; ortada Tanrı’nın işi ve hükümleri kaldı.
  • جمله افتادند از تدبیر و کار ** ماند کار و حکم‌‌های کردگار
  • Adı, sanı belli kişi! Kazanmayı bir addan başka bir şey bilme; ey kurnaz ve hilekâr adam! Çalışmayı bir vehimden başka bir şey sanma.” 955
  • کسب جز نامی مدان ای نامدار ** جهد جز وهمی مپندار ای عیار
  • Azrail’in birisine bakması, onun da Süleyman Aleyhisselâm’ın sarayına kaçması, tevekkülün çalışmadan üstün olduğu ve çalışmadaki faydaların azlığı
  • نگریستن عزراییل بر مردی و گریختن آن مرد در سرای سلیمان و تقریر ترجیح توکل بر جهد و قلت فایده‌‌ی جهد
  • Sâf bir adam, bir kuşluk çağında koşa koşa Süleyman’ın adalet sarayına erişti.
  • زاد مردی چاشتگاهی در رسید ** در سرا عدل سلیمان در دوید
  • Yüzü gamdan sararmış, dudakları morarmıştı. Süleyman, ona “Efendi ne oldu?” dedi.
  • رویش از غم زرد و هر دو لب کبود ** پس سلیمان گفت ای خواجه چه بود
  • O “Azrail, bana öyle bir hışımla, öyle bir kinle baktı ki…” dedi
  • گفت عزراییل در من این چنین ** یک نظر انداخت پر از خشم و کین‌‌
  • Süleyman “Peki, şimdi ne diliyorsan dile bakalım” dedi. O dedi ki: “Ey canları koruyan! Rüzgâra emret;
  • گفت هین اکنون چه می‌‌خواهی بخواه ** گفت فرما باد را ای جان پناه‌‌
  • Beni tâ Hindistan’a götürsün; belki kulunuz oraya gidince canını kurtarır.” 960
  • تا مرا ز ینجا به هندستان برد ** بو که بنده کان طرف شد جان برد
  • İşte halk fakirlikten böyle korkar. Onun için insanlar hırs, emele lokma olurlar.
  • نک ز درویشی گریزانند خلق ** لقمه‌‌ی حرص و امل ز آنند خلق‌‌