- Sen, gönlümüzde, onların tercümanısın, her ayağı çamura batanın elinitutan sensin.
- ترجمانی هر چه ما را در دل است ** دست گیری هر که پایش در گل است
- Ey seçilmiş, ey Tanrı’dan razı olmuş ve Tanrı rızasını kazanmış kişi, merhaba! Sen kaybolursan hemen kaza gelir, feza daralır.
- مرحبا یا مجتبی یا مرتضی ** إن تغب جاء القضاء ضاق الفضا
- Sen, kavmin ulususun, sana müştak olmayan, seni arzulamayan bayağılaşmıştır. Bundan vazgeçmezse...” 100
- أنت مولی القوم من لا یشتهی ** قد ردی کلا لئن لم ینته
- Padişahın hastayı görmek üzere hekimi götürmesi
- بردن پادشاه آن طبیب را بر سر بیمار تا حال او را ببیند
- O ağırlama, o hal hatır sorma meclisi geçince o zatın elini tutup hareme götürdü.
- چون گذشت آن مجلس و خوان کرم ** دست او بگرفت و برد اندر حرم
- Padişah, hastayı ve hastalığını anlatıp sonra onu hastanın yanına götürdü.
- قصهی رنجور و رنجوری بخواند ** بعد از آن در پیش رنجورش نشاند
- Hekim, hastanın yüzünü görüp, nabzını sayıp, idrarını muayene etti. Hastalığının ârazını ve sebeplerini de dinledi.
- رنگ رو و نبض و قاروره بدید ** هم علاماتش هم اسبابش شنید
- Dedi ki: “Öbür hekimlerin çeşitli tedavileri, tamir değil; büsbütün harap etmişler.
- گفت هر دارو که ایشان کردهاند ** آن عمارت نیست ویران کردهاند
- Onlar, iç ahvalinden haberdar değildirler. Körlüklerinden hepsinin aklı dışarıda.” 105
- بیخبر بودند از حال درون ** أستعیذ الله مما یفترون
- Hekim, hastalığı gördü, gizli şey ona açıldı. Fakat onu gizledi ve sultana söylemedi.
- دید رنج و کشف شد بر وی نهفت ** لیک پنهان کرد و با سلطان نگفت
- Hastalığı safra ve sevdadan değildi. Her odunun kokusu, dumanından meydana çıkar.
- رنجش از صفرا و از سودا نبود ** بوی هر هیزم پدید آید ز دود