- Hayal bu zevali olmayan aydın gözdeki hakikatlerden nasıl yol bulur da girer?
- کاندر این چشم منیر بیزوال ** از حقایق راه کی یابد خیال
- Suretini, benden başkasının gözlerinden görürsen onu hayal bil, onu reddet! 105
- در دو چشم غیر من تو نقش خود ** گر ببینی آن خیالی دان و رد
- Çünkü benden başkası, gözüne yokluk sürmesi çekmekte hakikatte yok olan şeylerle gözünü sürmelemekte… Şarabı, Şeytanının tasvirinden tatmaktadır.
- ز آن که سرمهی نیستی در میکشد ** باده از تصویر شیطان میچشد
- Onun gözü hayal ve yokluk evidir. Hulâsa o, yokları var görür.
- چشمشان خانهی خیال است و عدم ** نیستها را هست بیند لاجرم
- Benim gözüme ululuk sahibi Allah’ın sürmesiyle sürmelenmiştir. Varlık evidir, hayal evi değil.
- چشم من چون سرمه دید از ذو الجلال ** خانهی هستی است نه خانهی خیال
- Gözünde bir tek kıl olsa hayalinde gevher, yeşim taşı gibi görünür.
- تا یکی مو باشد از تو پیش چشم ** در خیالت گوهری باشد چو یشم
- Hayalinden tamamıyla geçersen o vakit yeşim taşını, gevherden ayırt edebilirsin. 110
- یشم را آن گه شناسی از گهر ** کز خیال خود کنی کلی عبر
- Ey gevher tanıyan kişi, bir hikâye dinle de meydanda ve apaçık olan şeyi kıyastan fark et.
- یک حکایت بشنو ای گوهر شناس ** تا بدانی تو عیان را از قیاس
- Allah razı olsun, Ömer zamanında birisinin, hayalini hilâl sanması.
- هلال پنداشتن آن شخص خیال را در عهد عمر
- Ömer zamanında oruç ayı geldi. Birkaç kişi bir dağın tepesine koştu.
- ماه روزه گشت در عهد عمر ** بر سر کوهی دویدند آن نفر
- Oruç ayının hilâlini görüp kutlulanmak, onu hayra yormak istiyorlardı. Birisi “ Ey Ömer, işte hilâl” dedi.
- تا هلال روزه را گیرند فال ** آن یکی گفت ای عمر اینک هلال