English    Türkçe    فارسی   

2
104-113

  • Hayal bu zevali olmayan aydın gözdeki hakikatlerden nasıl yol bulur da girer?
  • کاندر این چشم منیر بی‏زوال ** از حقایق راه کی یابد خیال‏
  • Suretini, benden başkasının gözlerinden görürsen onu hayal bil, onu reddet! 105
  • در دو چشم غیر من تو نقش خود ** گر ببینی آن خیالی دان و رد
  • Çünkü benden başkası, gözüne yokluk sürmesi çekmekte hakikatte yok olan şeylerle gözünü sürmelemekte… Şarabı, Şeytanının tasvirinden tatmaktadır.
  • ز آن که سرمه‏ی نیستی در می‏کشد ** باده از تصویر شیطان می‏چشد
  • Onun gözü hayal ve yokluk evidir. Hulâsa o, yokları var görür.
  • چشمشان خانه‏ی خیال است و عدم ** نیستها را هست بیند لاجرم‏
  • Benim gözüme ululuk sahibi Allah’ın sürmesiyle sürmelenmiştir. Varlık evidir, hayal evi değil.
  • چشم من چون سرمه دید از ذو الجلال ** خانه‏ی هستی است نه خانه‏ی خیال‏
  • Gözünde bir tek kıl olsa hayalinde gevher, yeşim taşı gibi görünür.
  • تا یکی مو باشد از تو پیش چشم ** در خیالت گوهری باشد چو یشم‏
  • Hayalinden tamamıyla geçersen o vakit yeşim taşını, gevherden ayırt edebilirsin. 110
  • یشم را آن گه شناسی از گهر ** کز خیال خود کنی کلی عبر
  • Ey gevher tanıyan kişi, bir hikâye dinle de meydanda ve apaçık olan şeyi kıyastan fark et.
  • یک حکایت بشنو ای گوهر شناس ** تا بدانی تو عیان را از قیاس‏
  • Allah razı olsun, Ömer zamanında birisinin, hayalini hilâl sanması.
  • هلال پنداشتن آن شخص خیال را در عهد عمر
  • Ömer zamanında oruç ayı geldi. Birkaç kişi bir dağın tepesine koştu.
  • ماه روزه گشت در عهد عمر ** بر سر کوهی دویدند آن نفر
  • Oruç ayının hilâlini görüp kutlulanmak, onu hayra yormak istiyorlardı. Birisi “ Ey Ömer, işte hilâl” dedi.
  • تا هلال روزه را گیرند فال ** آن یکی گفت ای عمر اینک هلال‏