- Bilgisizlikten gölgeyi adam görüyorsun da insan o yüzden sence bir oyuncaktan ibaret, değersiz bir şey.
- سایه را تو شخص میبینی ز جهل ** شخص از آن شد نزد تو بازی و سهل
- O fikir, o hayal örtüsüz bir surette kol kanat açıncaya kadar dur.
- باش تا روزی که آن فکر و خیال ** بر گشاید بیحجابی پر و بال
- O zaman dağları yumuşak pamuk gibi görürsün, bir de bakarsın ki bu soğuk, sıcak yeryüzü yok oluvermiş!
- کوهها بینی شده چون پشم نرم ** نیست گشته این زمین سرد و گرم
- O zaman ezelî ve ebedî hayata ve muhabbete sahip olan Allah’tan başka ne göğü görürsün ne yıldızı! 1045
- نه سما بینی نه اختر نه وجود ** جز خدای واحد حی ودود
- Bir misal, ister doğru olsun, ister yanlış, doğrulukları aydınlatsın da.
- یک فسانه راست آمد یا دروغ ** تا دهد مر راستیها را فروغ
- O has köleye padişaha mensup adamların haset etmeleri
- حسد کردن حشم بر غلام خاص
- Padişah, lütfuyla bir köleyi bütün adamların içinden seçmiş, onlardan üstün etmişti.
- پادشاهی بندهای را از کرم ** بر گزیده بود بر جمله حشم
- Elbisesinin pahası, kırk emirin maaşına bedeldi. Onun kazandığı kadir ve kıymetin onda birini, hatta yüz vezir bile görmemişti.
- جامگی او وظیفهی چل امیر ** ده یک قدرش ندیدی صد وزیر
- Talihin yaverliği, bahtının müsait oluşu yüzünden yücelmiş, âdeta bir Eyaz olmuştu. Padişah da sanki zamanın Mahmut’uydu.
- از کمال طالع و اقبال و بخت ** او ایازی بود و شه محمود وقت
- Ruhu padişahın ruhîyle birdi. Bu ten âleminden önce de o iki ruh, birbirine eş olmuş, birbirine aşina olmuştu. 1050
- روح او با روح شه در اصل خویش ** پیش از این تن بوده هم پیوند و خویش
- Zaten iş, tenden önce olan iştir. Sonradan meydana gelenlerden geç!
- کار آن دارد که پیش از تن بده ست ** بگذر از اینها که نو حادث شده ست