- O rıza nurundandı, baştanbaşa nurdu; fakat kaza ve kader çavuşu, gözünü kör etti;
- او همه نور است از نور رضا ** لیک کورش کرد سرهنگ قضا
- Gözüne toprak saçtı, onu yoldan sapıttı, viranede baykuşlar arasına uğrattı.
- خاک در چشمش زد و از راه برد ** در میان جغد و ویرانش سپرد
- Padişahtan ayrı düşmesi şöyle dursun, baykuşlar, başına vurmağa, güzelim kanatlarını yolmaya başladılar. 1135
- بر سری جغدانش بر سر میزنند ** پر و بال نازنینش میکنند
- Baykuşlar arasına “Kendinize gelin; doğan yerinizi, yurdunuzu almaya geldi” diye bir velveledir düştü.
- ولوله افتاد در جغدان که ها ** باز آمد تا بگیرد جای ما
- Mahalle köpekleri gibi hepsi de kızgın, korkunç bir halde garip doğanın başına üşüşüp hırkasını çekiştirmeye başladılar.
- چون سگان کوی پر خشم و مهیب ** اندر افتادند در دلق غریب
- Doğan, “Ben baykuşlara lâyık mıyım? Baykuşlara bunun gibi yüzlerce virane bağışladım.
- باز گوید من چه در خوردم به جغد ** صد چنین ویران فدا کردم به جغد
- Ben burada kalmak istemem, padişaha dönmek isterim.
- من نخواهم بود اینجا میروم ** سوی شاهنشاه راجع میشوم
- Tasalanıp kendinize kıymayın. Ben burada durmam vatanıma giderim. 1140
- خویشتن مکشید ای جغدان که من ** نه مقیمم میروم سوی وطن
- Bu harabe, sizin gözünüze hoş bir yer görünüyor, bana değil. Benim naz ettiğim yer, padişahın koludur” diyordu.
- این خراب آباد در چشم شماست ** ور نه ما را ساعد شه باز جاست
- Baykuş ise “ Doğan sizi evinizden, barkınızdan etmek için hileye sapıyor.
- جغد گفتا باز حیلت میکند ** تا ز خان و مان شما را بر کند