- Gençlik; mamur, tavanı adamakıllı yüksek, dört duvarı sapasağlam bir eve benzer.
- خانهی معمور و سقفش بس بلند ** معتدل ارکان و بیتخلیط و بند
- Ne mutlu o kişiye ki ihtiyarlık günleri gelip çatmadan, boynunu liften yapılmış iple bağlamadan… 1220
- پیش از آن که ایام پیری در رسد ** گردنت بندد به حبل من مسد
- Toprak çoraklaşıp akmadan, kaymadan işini başarmıştır. Çünkü çorak yerden güzel nebatat asla yetişmez.
- خاک شوره گردد و ریزان و سست ** هرگز از شوره نبات خوش نرست
- İhtiyarın gücü, kuvveti kesilir, şehvet suyu akmaz olur. Kendisinden de faydalanmaz, başkalarına da faydası dokunmaz.
- آب زور و آب شهوت منقطع ** او ز خویش و دیگران نامنتفع
- Kaşları eyer kuskunu gibi aşağı düşer, gözü yaşarır, görmez olur.
- ابروان چون پالدم زیر آمده ** چشم را نم آمده تاری شده
- Yüzü buruşur, kertenkele sırtına döner. Söz söyleyemez, tat alamaz olur, dişleri bir şey kesmez bir hale gelir.
- از تشنج رو چو پشت سوسمار ** رفته نطق و طعم و دندانها ز کار
- Gün geçip gitmiş, akşam çağı gelip çatmış, leş gibi beden topallamakta, yolsa uzun. İş görülecek yer yıkık iş işten geçmiş.. 1225
- روز بیگه لاشه لنگ و ره دراز ** کارگه ویران عمل رفته ز ساز
- Kötü huyların kökleri kuvvetlenmiş, onu kökünden söküp çıkarma kuvveti de azalmış!
- بیخهای خوی بد محکم شده ** قوت بر کندن آن کم شده
- Valinin, yola diken ekene “Yola diktiğin dikenleri sök” diye emir vermesi
- فرمودن والی آن مرد را که این خار بن را که نشاندهای بر سر راه بر کن
- Bu iş, o tatlı sözlü, fakat kötü huylu adamın yol üstüne diken dikmesine benzer.
- همچو آن شخص درشت خوش سخن ** در میان ره نشاند او خار بن
- Yoldan geçenler ona darılmaya başladılar, bu dikenleri sök diye bir hayli söylediler, fakat fayda etmedi.
- ره گذریانش ملامتگر شدند ** بس بگفتندش بکن این را نکند