- Kaşları eyer kuskunu gibi aşağı düşer, gözü yaşarır, görmez olur.
- ابروان چون پالدم زیر آمده ** چشم را نم آمده تاری شده
- Yüzü buruşur, kertenkele sırtına döner. Söz söyleyemez, tat alamaz olur, dişleri bir şey kesmez bir hale gelir.
- از تشنج رو چو پشت سوسمار ** رفته نطق و طعم و دندانها ز کار
- Gün geçip gitmiş, akşam çağı gelip çatmış, leş gibi beden topallamakta, yolsa uzun. İş görülecek yer yıkık iş işten geçmiş.. 1225
- روز بیگه لاشه لنگ و ره دراز ** کارگه ویران عمل رفته ز ساز
- Kötü huyların kökleri kuvvetlenmiş, onu kökünden söküp çıkarma kuvveti de azalmış!
- بیخهای خوی بد محکم شده ** قوت بر کندن آن کم شده
- Valinin, yola diken ekene “Yola diktiğin dikenleri sök” diye emir vermesi
- فرمودن والی آن مرد را که این خار بن را که نشاندهای بر سر راه بر کن
- Bu iş, o tatlı sözlü, fakat kötü huylu adamın yol üstüne diken dikmesine benzer.
- همچو آن شخص درشت خوش سخن ** در میان ره نشاند او خار بن
- Yoldan geçenler ona darılmaya başladılar, bu dikenleri sök diye bir hayli söylediler, fakat fayda etmedi.
- ره گذریانش ملامتگر شدند ** بس بگفتندش بکن این را نکند
- Her an o dikenler çoğalmakta, halkın ayağı dikenler yüzünden kanamaktaydı.
- هر دمی آن خار بن افزون شدی ** پای خلق از زخم آن پر خون شدی
- Halkın elbisesi dikenlerden yırtılmakta, yoksulların ayakları paramparça olmaktaydı. 1230
- جامههای خلق بدریدی ز خار ** پای درویشان بخستی زار زار
- Vali, ona “Mutlaka bunları sök” dedikçe. “ Evet, bir gün sökerim” diyordu.
- چون به جد حاکم بدو گفت این بکن ** گفت آری بر کنم روزیش من
- Bir müddet “Yarın, yarın” diye vade verip durdu. Bu müddet için de diktiği dikenler kökleşti, kuvvetlendi.
- مدتی فردا و فردا وعده داد ** شد درخت خار او محکم نهاد