- Dağ; o sesten, o sözden yüz binlerce halis ve sâf kaynaklar sızdırır. 1330
- میزهاند کوه از آن آواز و قال ** صد هزاران چشمهی آب زلال
- Fakat dağdan o lütuf kesildi mi sular, kaynaklarında kan kesilir.
- چون ز کوه آن لطف بیرون میشود ** آبها در چشمهها خون میشود
- O kadehi kutlu padişahlar padişahı yüzünden Tûr dağı lâl haline geldi.
- ز آن شهنشاه همایون نعل بود ** که سراسر طور سینا لعل بود
- Dağın cüzileri canlandı, akıllandı. Ey halk biz bir taştan da aşağı mıyız ki?
- جان پذیرفت و خرد اجزای کوه ** ما کم از سنگیم آخر ای گروه
- Ne candan bir çeşme coşmakta, ne beden yeşiller giymiş ruhanilere katılmakta…
- نه ز جان یک چشمه جوشان میشود ** نه بدن از سبز پوشان میشود
- Onda ne bir iştiyak sahibinin sesi var, ne sâkinin bir yudum şarabının neşesi! 1335
- نه صدای بانگ مشتاقی در او ** نه صفای جرعهی ساقی در او
- Nerde hamiyet ki böyle bir dağı; keserle, çapayla, neyle olursa kökünden yıksın.
- کو حمیت تا ز تیشه و ز کلند ** این چنین که را بکلی بر کنند
- Belki cüzilerine bir ay parıltısı vurur, belki ay ışığı, ona yol bulur!
- بو که بر اجزای او تابد مهی ** بو که در وی تاب مه یابد رهی
- Kıyamette dağlar yerlerinden sökülecek… Senin bir davranman da ne vakit böyle bir keremde bulunacak?
- چون قیامت کوهها را بر کند ** پس قیامت این کرم کی میکند
- Bu kıyamet, o kıyametten nasıl olur da aşağı sayılır? O kıyamet yaradır, bu, merheme benzer.
- این قیامت ز آن قیامت کی کم است ** آن قیامت زخم و این چون مرهم است