English    Türkçe    فارسی   

2
1336-1345

  • Nerde hamiyet ki böyle bir dağı; keserle, çapayla, neyle olursa kökünden yıksın.
  • کو حمیت تا ز تیشه و ز کلند ** این چنین که را بکلی بر کنند
  • Belki cüzilerine bir ay parıltısı vurur, belki ay ışığı, ona yol bulur!
  • بو که بر اجزای او تابد مهی ** بو که در وی تاب مه یابد رهی‏
  • Kıyamette dağlar yerlerinden sökülecek… Senin bir davranman da ne vakit böyle bir keremde bulunacak?
  • چون قیامت کوهها را بر کند ** پس قیامت این کرم کی می‏کند
  • Bu kıyamet, o kıyametten nasıl olur da aşağı sayılır? O kıyamet yaradır, bu, merheme benzer.
  • این قیامت ز آن قیامت کی کم است ** آن قیامت زخم و این چون مرهم است‏
  • Bu merhemi gören yaradan kurtulmuştur. Bu güzelliği gören kötü kişi bile ihsan sahibidir. 1340
  • هر که دید این مرهم از زخم ایمن است ** هر بدی کاین حسن دید او محسن است‏
  • Ne mutlu o çirkine ki güzele eş, arkadaş oldu; vah eşi kış olan gül yüzlüye!
  • ای خنک زشتی که خویش شد حریف ** و ای گل رویی که جفتش شد خریف‏
  • Ölmüş eşek cana eş olunca dirilir, canın ta kendisi olur.
  • نان مرده چون حریف جان شود ** زنده گردد نان و عین آن شود
  • Kara odun ateşe eş olur, karalığa gider, baştanbaşa nur kesilir.
  • هیزم تیره حریف نار شد ** تیرگی رفت و همه انوار شد
  • Ölmüş eşek tuzluya düşünce eşekliği, murdarlığı bir tarafta kalır.
  • در نمک‏لان چون خر مرده فتاد ** آن خری و مردگی یک سو نهاد
  • Allah gününün rengi Allah boyasıdır. Onda her şey bir renge boyanır. 1345
  • صبغة الله هست خم رنگ هو ** پیسها یک رنگ گردد اندر او