- Be zalim, Davut’un elinde demir mum haline gelir, erirdi, artık onun avucunda mum ne oluyor?
- در کف داود کاهن گشت موم ** موم چه بود در کف او ای ظلوم
- Lokman, kul şeklinde bir efendiydi. Kulluğu, yalnız zahiri bir görünüşten ibaretti.
- بود لقمان بنده شکلی خواجهای ** بندگی بر ظاهرش دیباجهای
- Meselâ, efendi tanımadık bir yere giderse kuluna elbisesini giydirir. 1485
- چون رود خواجه به جای ناشناس ** در غلام خویش پوشاند لباس
- Kendisi de o kölenin libaslarını giyer, köleyi kendisine efendi yapar.
- او بپوشد جامههای آن غلام ** مر غلام خویش را سازد امام
- Kullar gibi onun ardından yürür. Bu suretle kendisini kimseye tanıtmaz.
- در پیش چون بندگان در ره شود ** تا نباید زو کسی آگه شود
- Ey kul, sen başköşeye otur. Ben, eski bir kul gibi ayakkabılarını götüreyim.
- گوید ای بنده تو رو بر صدر شین ** من بگیرم کفش چون بندهی کهین
- Sen sertlik et, bana söv, hiçbir suretle ağırlama.
- تو درشتی کن مرا دشنام ده ** مر مرا تو هیچ توقیری منه
- Şimdi hizmetin, bence bana hizmet etmeyi bırakmadan ibarettir. Ben, bu suretle gurbet diyarında bile tohumu ekeceğim” der. 1490
- ترک خدمت خدمت تو داشتم ** تا به غربت تخم حیلت کاشتم
- Efendiler, kendilerini kul sanılsınlar diye kulluğu kabul etmişlerdir.
- خواجگان این بندگیها کردهاند ** تا گمان آید که ایشان بردهاند
- Onların gözleri toktur, efendiliğe doymuşlardır, kendilerine lâzım olan işi yapa gelmişlerdir.
- چشم پر بودند و سیر از خواجگی ** کارها را کردهاند آمادگی