- Çünkü Lokman, öyle lezzetle, öyle zevkle, öyle iştahlı, iştahlı yiyordu ki görenlerin de iştahı geliyordu.
- او چنین خوش میخورد کز ذوق او ** طبعها شد مشتهی و لقمه جو
- Efendisi, o dilimi yer yemez karpuzun acılığından ağzını bir ateştir sardı, dili uçukladı, boğazı yandı.
- چون بخورد از تلخیش آتش فروخت ** هم زبان کرد آبله هم حلق سوخت
- Bir eyyam acılığından âdeta kendisini kaybetti. Sonra “A benim canım, efendim, 1520
- ساعتی بیخود شد از تلخی آن ** بعد از آن گفتش که ای جان و جهان
- Böyle bir zehri nasıl oldu da tatlı, tatlı yedin, böyle bir kahrı nasıl oldu da lütuf saydın?
- نوش چون کردی تو چندین زهر را ** لطف چون انگاشتی این قهر را
- Bu ne sabır? Neden böyle sabrettin? Sanki canına kastın var?
- این چه صبر است این صبوری از چه روست ** یا مگر پیش تو این جانت عدوست
- Niye bir şey söylemedin, niye biraz sabret şimdi yiyemem demedin?” dedi.
- چون نیاوردی به حیلت حجتی ** که مرا عذری است بس کن ساعتی
- Lokman dedi ki: “ Senin nimetler bağışlayan elinden o kadar rızıklandım ki utancımdan âdeta iki kat olmuşumdur.
- گفت من از دست نعمت بخش تو ** خوردهام چندان که از شرمم دو تو
- Elinle sunduğun bir şeye; ey marifet sahibi; bu acıdır demeğe utandım. 1525
- شرمم آمد که یکی تلخ از کفت ** من ننوشم ای تو صاحب معرفت
- Çünkü vücudumun bütün cüzileri senin nimetlerinden meydana geldi. Ben senin tanene, tuzağına gark olmuştum;
- چون همه اجزام از انعام تو ** رستهاند و غرق دانه و دام تو
- Bu kadarcık bir acıya dayanamaz, feryat edersem vücudumun bütün cüzileri Hak ile yeksan olsun!
- گر ز یک تلخی کنم فریاد و داد ** خاک صد ره بر سر اجزام باد