- Bunlar sayıya gelmez ama ben, sınanmış adamı ir şad etmek için sayıyorum.
- در شمار اندر نیاید لیک من ** میشمارم بهر رشد ممتحن
- Zuhal yıldızının nuhusetiyle Müşterinin saadeti, saymaya kalkışan da sayıya sığmaz.
- نحس کیوان یا که سعد مشتری ** ناید اندر حصر گر چه بشمری
- Fakat böyle olduğu halde bu ikisinin bazı tesirini, yani zarar ve faydalarını anlatmak yine lâzımdır. 1710
- لیک هم بعضی از این هر دو اثر ** شرح باید کرد یعنی نفع و ضر
- Bu suretle kaza ve kaderin eserlerinden cüzi bir miktarı saadet ve nuhuset ehlince anlaşılmış olur.
- تا شود معلوم آثار قضا ** شمه ای مر اهل سعد و نحس را
- Talihi Müşteri olan kişi, neşesinden, ululuğundan sevinir;
- طالع آن کس که باشد مشتری ** شاد گردد از نشاط و سروری
- Talihi Zuhal olan da şer işlere düşmemek için yaptığı şeyler de ihtiyat etmek lüzumunu anlar.
- و انکه را طالع زحل از هر شرور ** احتیاطش لازم آید در امور
- Yıldızı Zuhal olan kişinin ahvalini tamamıyla söylesem zavallı o yıldızının ateşinden yanar.
- گر بگویم آن زحل استاره را ** ز آتشش سوزد مر آن بیچاره را
- Padişahımız, bize “Allah’ı anın” diye ruhsat ve müsaade verdi; bizi ateş içinde gördü de nur ihsan etti. 1715
- اذکروا الله شاه ما دستور داد ** اندر آتش دید ما را نور داد
- Dedi ki: “ Filvaki ben, sizin beni anmanızdan müstağniyim. Beni tasvir etmek, övmek, anmak lâyık değil.
- گفت اگر چه پاکم از ذکر شما ** نیست لایق مر مرا تصویرها
- Fakat tasvire, hayale kapılan, bizim zatımızı misalsiz, tasvirsiz anlayamaz”
- لیک هرگز مست تصویر و خیال ** در نیابد ذات ما را بیمثال