- Varlığından çiçek ve meyve bitmediğini, hatta bütün temizlikleri bozup pislemekten başka bir şey yapmadığını anlar da
- از وجود او گل و میوه نرست ** جز فساد جمله پاکیها نجست
- “ Ben aykırı anlamış, yanılmışım, yazık, keşke toprak olsaydım;
- گفت واپس رفتهام من در ذهاب ** حسرتا یا لیتنی کنت تراب
- Keşke topraktan sefer etmeseydim, keşke bir avuç toprak gibi ben de bir tane düşürüp yetiştirseydim..
- کاش از خاکی سفر نگزیدمی ** همچو خاکی دانهای میچیدمی
- Topraktan sefere düştüm ama beni yol imtihan etti, bu yolculuktan ne armağan getirdim ki?” der.
- چون سفر کردم مرا راه آزمود ** زین سفر کردن ره آوردم چه بود
- Kâfir yolculuğundan bir fayda görmez, ondan dolayı da bütün meyli toprağadır. 1810
- ز آن همه میلش سوی خاک است کاو ** در سفر سودی نبیند پیش رو
- Adamın yüzünü geriye çevirmesi, hırstan tamahtandır. Yüzünü yola çevirmesi; doğruluktan niyazdan.
- روی واپس کردنش آن حرص و آز ** روی در ره کردنش صدق و نیاز
- Büyümeye meyli olan her ot, büyüyüp durur, yaşar günden güne gelişir!
- هر گیا را کش بود میل علا ** در مزید است و حیات و در نما
- Fakat başını yere eğdi mi de günden güne küçülür, kurur, noksan bulur, mahvolur!
- چون که گردانید سر سوی زمین ** در کمی و خشکی و نقص و غبین
- Ruhunun meyli, yüceliklere ise yücelir durursun, varacağın yer de orasıdır.
- میل روحت چون سوی بالا بود ** در تزاید مرجعت آن جا بود
- Aksine olarak başını yere eğdin mi battın gitti, Hak “ Ben batanları sevmem” demiştir. 1815
- ور نگون ساری سرت سوی زمین ** آفلی حق لا یحب الآفلین
- Musa Aleyhisselâm’ın Ulu Allah’tan zalimlerin galip gelmelerindeki sırrı sorması
- پرسیدن موسی علیه السلام از حق تعالی سر غلبهی ظالمان