English    Türkçe    فارسی   

2
1806-1815

  • Varlığından çiçek ve meyve bitmediğini, hatta bütün temizlikleri bozup pislemekten başka bir şey yapmadığını anlar da
  • از وجود او گل و میوه نرست ** جز فساد جمله پاکیها نجست‏
  • “ Ben aykırı anlamış, yanılmışım, yazık, keşke toprak olsaydım;
  • گفت واپس رفته‏ام من در ذهاب ** حسرتا یا لیتنی کنت تراب‏
  • Keşke topraktan sefer etmeseydim, keşke bir avuç toprak gibi ben de bir tane düşürüp yetiştirseydim..
  • کاش از خاکی سفر نگزیدمی ** همچو خاکی دانه‏ای می‏چیدمی‏
  • Topraktan sefere düştüm ama beni yol imtihan etti, bu yolculuktan ne armağan getirdim ki?” der.
  • چون سفر کردم مرا راه آزمود ** زین سفر کردن ره آوردم چه بود
  • Kâfir yolculuğundan bir fayda görmez, ondan dolayı da bütün meyli toprağadır. 1810
  • ز آن همه میلش سوی خاک است کاو ** در سفر سودی نبیند پیش رو
  • Adamın yüzünü geriye çevirmesi, hırstan tamahtandır. Yüzünü yola çevirmesi; doğruluktan niyazdan.
  • روی واپس کردنش آن حرص و آز ** روی در ره کردنش صدق و نیاز
  • Büyümeye meyli olan her ot, büyüyüp durur, yaşar günden güne gelişir!
  • هر گیا را کش بود میل علا ** در مزید است و حیات و در نما
  • Fakat başını yere eğdi mi de günden güne küçülür, kurur, noksan bulur, mahvolur!
  • چون که گردانید سر سوی زمین ** در کمی و خشکی و نقص و غبین‏
  • Ruhunun meyli, yüceliklere ise yücelir durursun, varacağın yer de orasıdır.
  • میل روحت چون سوی بالا بود ** در تزاید مرجعت آن جا بود
  • Aksine olarak başını yere eğdin mi battın gitti, Hak “ Ben batanları sevmem” demiştir. 1815
  • ور نگون ساری سرت سوی زمین ** آفلی حق لا یحب الآفلین‏
  • Musa Aleyhisselâm’ın Ulu Allah’tan zalimlerin galip gelmelerindeki sırrı sorması
  • پرسیدن موسی علیه السلام از حق تعالی سر غلبه‏ی ظالمان‏