English    Türkçe    فارسی   

2
1810-1819

  • Kâfir yolculuğundan bir fayda görmez, ondan dolayı da bütün meyli toprağadır. 1810
  • ز آن همه میلش سوی خاک است کاو ** در سفر سودی نبیند پیش رو
  • Adamın yüzünü geriye çevirmesi, hırstan tamahtandır. Yüzünü yola çevirmesi; doğruluktan niyazdan.
  • روی واپس کردنش آن حرص و آز ** روی در ره کردنش صدق و نیاز
  • Büyümeye meyli olan her ot, büyüyüp durur, yaşar günden güne gelişir!
  • هر گیا را کش بود میل علا ** در مزید است و حیات و در نما
  • Fakat başını yere eğdi mi de günden güne küçülür, kurur, noksan bulur, mahvolur!
  • چون که گردانید سر سوی زمین ** در کمی و خشکی و نقص و غبین‏
  • Ruhunun meyli, yüceliklere ise yücelir durursun, varacağın yer de orasıdır.
  • میل روحت چون سوی بالا بود ** در تزاید مرجعت آن جا بود
  • Aksine olarak başını yere eğdin mi battın gitti, Hak “ Ben batanları sevmem” demiştir. 1815
  • ور نگون ساری سرت سوی زمین ** آفلی حق لا یحب الآفلین‏
  • Musa Aleyhisselâm’ın Ulu Allah’tan zalimlerin galip gelmelerindeki sırrı sorması
  • پرسیدن موسی علیه السلام از حق تعالی سر غلبه‏ی ظالمان‏
  • Musa, “Ey kerem sahibi, ey her işi yapan, ey bir an zikri, uzun bir ömre bedel olan Allah!
  • گفت موسی ای کریم کارساز ** ای که یک دم ذکر تو عمر دراز
  • Bu balçık âleminde eğri büğrü bir iz gördüm. Gönül melekler gibi itiraz etti.
  • نقش کژمژ دیدم اندر آب و گل ** چون ملایک اعتراضی کرد دل‏
  • “Bir nakış yapıp ona fesat tohumunu ekmekteki maksat nedir?
  • که چه مقصود است نقشی ساختن ** و اندر او تخم فساد انداختن‏
  • Zulüm ve fesat ateşini alevlendirip mescidi de, secde edenleri de yakmakta ne hikmet var?
  • آتش ظلم و فساد افروختن ** مسجد و سجده کنان را سوختن‏