- Sen, gece gündüz bu azgın kavmin ardından koştukça, nasıl olur da gece gibi, gündüz gibi ömre medet bağışlar, yardım edersin?
- تو شب و روز از پی این قوم غمر ** چون شب و روزی مدد بخشای عمر
- Ah safra illetine tutulmuş o hünersiz kişilerden! Safradan ne hüner meydana gelir? Ancak baş ağrısı. 1865
- چونی از صفراییان بیهنر ** چه هنر زاید ز صفرا درد سر
- Sen, hemen doğu güneşinin yaptığını yap. Bizse nifak hile, hırsızlık ve riya içinde yüzelim!
- تو همان کن که کند خورشید شرق ** ما نفاق و حیله و دزدی و زرق
- Sen dünyada da balsın, dinde de.. Bizse sirke. Safraya ancak sirkengübin iyi eder, giderir.
- تو عسل ما سرکه در دنیا و دین ** دفع این صفرا بود سرکنگبین
- Hâlbuki biz karın ağrısına tutulmuş olduğumuz halde boyuna sirkeyi artırıp duruyoruz. Sen keremi terk etme de balı artır!
- سرکه افزودیم ما قوم زحیر ** تو عسل بفزا کرم را وامگیر
- Bizden bu lâyıktı, bunu yaptık. Kum, gözde ancak körlüğü fazlalaştırır.
- این سزید از ما چنان آمد ز ما ** ریگ اندر چشم چه فزاید عما
- Fakat ey aziz sürme, senden her değersiz şey, değer bulur, bir şey olur; sana bu lâyıktır. 1870
- آن سزد از تو أیا کحل عزیز ** که بیابد از تو هر ناچیز چیز
- Bu zalimlerin ateşinden gönlün kebap olduğu halde daima “Yarabbi, kavmime hidayet et” diye hitap ediyordun.
- ز آتش این ظالمانت دل کباب ** از تو جمله اهد قومی بد خطاب
- Sen, öd ağacı madensin. Seni ateşe atsalar, bu âlem, ıtırla, fesleğen kokusuyla dolar.
- کان عودی در تو گر آتش زنند ** این جهان از عطر و ریحان آگنند
- Sen o öd ağacı değilsin ki ateşte yansın, eksilip bitsin. Sen o ruh değilsin ki gama esir olsun.
- تو نه آن عودی کز آتش کم شود ** تو نه آن روحی که اسیر غم شود