English    Türkçe    فارسی   

2
1865-1874

  • Ah safra illetine tutulmuş o hünersiz kişilerden! Safradan ne hüner meydana gelir? Ancak baş ağrısı. 1865
  • چونی از صفراییان بی‏هنر ** چه هنر زاید ز صفرا درد سر
  • Sen, hemen doğu güneşinin yaptığını yap. Bizse nifak hile, hırsızlık ve riya içinde yüzelim!
  • تو همان کن که کند خورشید شرق ** ما نفاق و حیله و دزدی و زرق‏
  • Sen dünyada da balsın, dinde de.. Bizse sirke. Safraya ancak sirkengübin iyi eder, giderir.
  • تو عسل ما سرکه در دنیا و دین ** دفع این صفرا بود سرکنگبین‏
  • Hâlbuki biz karın ağrısına tutulmuş olduğumuz halde boyuna sirkeyi artırıp duruyoruz. Sen keremi terk etme de balı artır!
  • سرکه افزودیم ما قوم زحیر ** تو عسل بفزا کرم را وامگیر
  • Bizden bu lâyıktı, bunu yaptık. Kum, gözde ancak körlüğü fazlalaştırır.
  • این سزید از ما چنان آمد ز ما ** ریگ اندر چشم چه فزاید عما
  • Fakat ey aziz sürme, senden her değersiz şey, değer bulur, bir şey olur; sana bu lâyıktır. 1870
  • آن سزد از تو أیا کحل عزیز ** که بیابد از تو هر ناچیز چیز
  • Bu zalimlerin ateşinden gönlün kebap olduğu halde daima “Yarabbi, kavmime hidayet et” diye hitap ediyordun.
  • ز آتش این ظالمانت دل کباب ** از تو جمله اهد قومی بد خطاب‏
  • Sen, öd ağacı madensin. Seni ateşe atsalar, bu âlem, ıtırla, fesleğen kokusuyla dolar.
  • کان عودی در تو گر آتش زنند ** این جهان از عطر و ریحان آگنند
  • Sen o öd ağacı değilsin ki ateşte yansın, eksilip bitsin. Sen o ruh değilsin ki gama esir olsun.
  • تو نه آن عودی کز آتش کم شود ** تو نه آن روحی که اسیر غم شود
  • Öd ağacı yanar ama madeni yanmadan uzaktır. Rüzgâr, nurun aslına nasıl hamle edebilir.
  • عود سوزد کان عود از سوز دور ** باد کی حمله برد بر اصل نور