English    Türkçe    فارسی   

2
190-199

  • Yoldaş, bir müddet usanmayı bırak da o güzelin tek benini sana anlatayım. 190
  • Onun güzelliği anlatılmaz, iki âlem de nedir? Onun yüzündeki benim aksi!
  • Onun güzel benini anlatmaya başladım mı söz, tenimi yarmak, parçalamak istiyor.
  • Ben bu harmanda bir karınca gibi memnun geçinip gidiyorum, hatta kendi cirmimden, kendi haddimden fazla yük çekmekteyim.
  • Dinleyen, hikâyenin zahirini istediğinden içyüzünün söylenmemesi, kapalı kalması
  • O aydınlığın bile haset ettiği güzel, beni bırakır mı ki söylenmesi lâzım ve farz olan sırları söyleyeyim.
  • Deniz köpüklenir, köpükle örtülür, köpüğü ileri sürer. Sonra da köpüğünü çeker, açılır, kendisini gösterir. 195
  • Şimdi dinle, hikâyenin içyüzünü anlatmama ne mani oldu? Dinleyenin gönlü başka bir yere gitti.
  • Hatırına o konuk olan sofinin hali geldi. Boğazına kadar o sevdaya daldı.
  • Onun için bu sözü bırakıp ona başlamak hali anlatmak için o hikâyeyi söylemek icap ediyor.
  • Fakat ey aziz, sofiyi, suret sofisi sanma! Ne vakte kadar çocuklar gibi cevize, üzüme düşüp kalacaksın?