- Leğeni damdan düşen, şöhreti âleme yayılan dertliden Hakk’ı gizledik, fakat gizlenmedi gitti.
- دردمندی کش ز بام افتاد طشت ** زو نهان کردیم حق پنهان نگشت
- Cahil olan ve Allah derdinden uzak bulunan kişiye de hakikat sırlarını nice defalar gösterdiler de o görmedi.
- و انکه او جاهل بد از دردش بعید ** چند بنمودند و او آن را ندید
- Gönül aynası saf olmalı ki orada çirkin suratı güzel surattan ayırt edebilsin”
- آینهی دل صاف باید تا در او ** واشناسی صورت زشت از نکو
- Nasihatçinin, ayıya kapılan kimseyi, birçok nasihat verdikten sonra terk etmesi
- ترک گفتن آن مرد ناصح بعد از مبالغهی پند مغرور خرس را
- O Müslüman, kızarak ve içinden “Lâ havle” diyerek ahmağı bırakıp gitti.
- آن مسلمان ترک ابله کرد و تفت ** زیر لب لاحولگویان باز رفت
- “Benim ona ciddiyetle nasihat vermemden, üstüne düşmemden, gönlündeki hayaller attı, büsbütün vehimlendi. 2065
- گفت چون از جد و پندم وز جدال ** در دل او بیش میزاید خیال
- Demek ki nasihat yolu kapandı” dedi. “Fa’rıd anhum” emrine bağlandı.
- پس ره پند و نصیحت بسته شد ** امر أعرض عنهم پیوسته شد
- Verdiğin ilâç derdi arttırırsa sen de sözü isteyene söylet. Abese suresini okusana.
- چون دوایت میفزاید درد پس ** قصه با طالب بگو بر خوان عبس
- Allah “Kör, Hakk’ı diliyorsa onun yoksulluğu yüzünden gönlünü kırmak yaraşmaz.
- چون که اعمی طالب حق آمده ست ** بهر فقر او را نشاید سینه خست
- Sen, halk, ulularından öğrensin diye uluları irşat etmek istiyorsun ama
- تو حریصی بر رشاد مهتران ** تا بیاموزند عام از سروران
- Ey Ahmet, büyüklerin bir kısmı seni dinlemeye koyulunca hoşlandın, belki, 2070
- احمدا دیدی که قومی از ملوک ** مستمع گشتند گشتی خوش که بوک