English    Türkçe    فارسی   

2
2138-2147

  • Kızgınlıkla o bağı, kölesinin kafasına fırlatıp atar. Nefis de o yemini, kendisine esir olan adamın suratına vurur.
  • بر سرش کوبد ز خشم آن بند را ** می‏زند بر روی او سوگند را
  • Sen onun “Ahitlerinize vefa edin” hükmünden el yıka. “ Yeminlerinizi koruyun, ahitlerinizde durun” hükmünü ona söyleme.
  • تو ز اوفوا بالعقودش دست شو ** احفظوا أیمانکم با او مگو
  • Kiminle ahdettiğini bilen tenini iplik haline kor, o ahdin etrafında dolanır, o ahdi örer durur. 2140
  • و آن که حق را ساخت در پیمان سند ** تن کند چون تار و گرد او تند
  • Mustafa Aleyhisselâm’ın bir hasta sahabenin hatırını sormaya gitmesi, hasta halini, hatırını sormasının faydası
  • رفتن مصطفی علیه السلام به عیادت صحابی و بیان فایده عیادت‏
  • Sahabeden biri hastalandı, o hastalık yüzünden zayıfladı, iplik gibi inceldi.
  • از صحابه خواجه‏ای بیمار شد ** و اندر آن بیماریش چون تار شد
  • Mustafa halini, hatırını sormaya geldi. Çünkü Peygamber’in huyu tamamıyla lütuf ve keremden ibaretti.
  • مصطفی آمد عیادت سوی او ** چون همه لطف و کرم بد خوی او
  • Hastanın halini, hatırını sormaya gitmekte fayda vardır. Faydası da gene sanadır.
  • در عیادت رفتن تو فایده است ** فایده آن باز با تو عایده است‏
  • Birinci faydası şudur; O hasta adam, bir kutup, bir ulu şah olabilir.
  • فایده اول که آن شخص علیل ** بوک قطبی باشد و شاه جلیل‏
  • Mademki inatçı adam, gönlünün iki gözü de yok, odunu ödağacından ayırt edemezsin. 2145
  • ور نباشد قطب یار ره بود ** شه نباشد فارس اسپه بود
  • Âlemde hazineler var. Beyhude üzülme, yorulma. Yalnız hiçbir viraneyi de definesiz bilme.
  • پس صله یاران ره لازم شمار ** هر که باشد گر پیاده گر سوار
  • Her dervişe ne olur, ne olmaz diye mülâzemette bulunadır, bir nişane buldun mu da artık onun etrafında adamakıllı dön, dolaş!
  • ور عدو باشد همین احسان نکوست ** که به احسان بس عدو گشته است دوست‏