- Bunun üzerine Tanrı, yine “ Hastalığımda kerem edip niçin halimi sormadın?” buyurdu.
- باز فرمودش که در رنجوریم ** چون نپرسیدی تو از روی کرم
- Musa, “Yarabbi, senin bir noksanın olamaz. Aklım şaştı, bu sözün hakikatini anlat” dedi. 2160
- گفت یا رب نیست نقصانی تو را ** عقل گم شد این سخن را بر گشا
- Tanrı, “Evet, has ve seçilmiş bir kulun hastalanmıştı. İyice bir bak hele o, benim.
- گفت آری بنده خاص گزین ** گشت رنجور او منم نیکو ببین
- Onun özür serdetmesi benim özür serdetmemdir. Onun hastalığı benim hastalığımdır” buyurdu.
- هست معذوریش معذوری من ** هست رنجوریش رنجوری من
- Tanrı ile oturup kalkmak isteyen kişi veliler huzurunda otursun.
- هر که خواهد همنشینی خدا ** تا نشیند در حضور اولیا
- Velilerin huzurundan kesilirsen helâk oldun gitti. Çünkü sen küllü olmayan bir cüzüsün.
- از حضور اولیا گر بسکلی ** تو هلاکی ز آن که جزوی بیکلی
- Şeytan, birisini kerem sahiplerinden ayırırsa onu kimsiz, kimsesiz bir hale kor, o halde de bulunca başını yer, mahvedip gider. 2165
- هر که را دیو از کریمان وابرد ** بیکسش یابد سرش را او خورد
- Topluluktan bir an bile ayrılmak bil ki Şeytan’ın hilesinden ibarettir.
- یک بدست از جمع رفتن یک زمان ** مکر دیو است بشنو و نیکو بدان
- Bağcının, sofi, fakîh ve alevîyi birbirinden ayırıp yalnız bırakması
- تنها کردن باغبان صوفی و فقیه و علوی را از همدیگر
- Bir bahçıvan, bahçesine üç tane hırsızın girdiğini gördü.
- باغبانی چون نظر در باغ کرد ** دید چون دزدان به باغ خود سه مرد
- Bu üç kişinin birisi bir fakîh, birisi bir şerif, bir tanesi de bir sofi idi. Üçü de hafif meşrep ve vefasız kimselerdi.
- یک فقیه و یک شریف و صوفیی ** هر یکی شوخی بدی لایوفیی