- Her birisini, öbüründen ayırayım. Ondan sonra birer, birer saçlarını, sakallarını yolarım” dedi.
- هر یکی را من به سویی افکنم ** چون که تنها شد سبیلش بر کنم
- Hile edip arkadaşlarıyla arasını açmak üzere önce sofiyi yola vurdu.
- حیله کرد و کرد صوفی را به راه ** تا کند یارانش را با او تباه
- Sofi gidince öbür iki arkadaşıyla yalnız kaldı.
- گفت صوفی را برو سوی وثاق ** یک گلیم آور برای این رفاق
- Sofiye “Eve git, bu arkadaşlar için bir kilim getir” dedi. Fakîhe “Sen fakîhsin, bu da ünlü bir şerif.
- رفت صوفی گفت خلوت با دو یار ** تو فقیهی وین شریف نامدار
- Biz, senin fetvanla ekmek yemekte, senin bilgi kanadında uçmaktayız. 2175
- ما به فتوی تو نانی میخوریم ** ما به پر دانش تو میپریم
- Bu da bizim şehzademiz, sultanımız. Seyit ve Mustafa’nın soyundan, sopundan.
- وین دگر شه زاده و سلطان ماست ** سید است از خاندان مصطفاست
- Bu pisboğaz, bu hasis sofi kim oluyor ki sizin gibi padişahlarla düşüp kalkıyor.
- کیست آن صوفی شکم خوار خسیس ** تا بود با چون شما شاهان جلیس
- Gelince onu savın gitsin. Siz de tam bir hafta benim bahçemde, çayır çimenliğimde kalın.
- چون بیاید مر و را پنبه کنید ** هفتهای بر باغ و راغ من زنید
- Hatta bağ da nedir ki? Canim bile sizin. Siz benim sağ gözüm mesabesindesiniz” dedi.
- باغ چه بود جان من آن شماست ** ای شما بوده مرا چون چشم راست
- Onları vesveselendirip kandırdı. Ah, arkadaştan ayrılmamak gerek. 2180
- وسوسه کرد و مر ایشان را فریفت ** آه کز یاران نمیباید شکیفت