English    Türkçe    فارسی   

2
2210-2219

  • Böyle bir ruhsatı Vasît’temi okudun? Yoksa bu mesele Muhit’te mi var?” 2210
  • این چنین رخصت بخواندی در وسیط ** یا بدست این مسئله اندر محیط
  • Fakîh “Vur, vur, hakkın var. Fırsat ele geçti. Dostlardan ayrılanın lâyığı budur” dedi.
  • گفت حق استت بزن دستت رسید ** این سزای آن که از یاران برید
  • Hastanın ve Peygamber Sallâllahü Aleyhi Ve Sellem’in hasta sahabeyi dolaşıp hatırını sorması hikâyesine dönüş
  • رجعت به قصه مریض و عیادت پیغامبر علیه السلام‏
  • Hastanın hatırını soruş, dostluğu, birliği temin etmek içindir. Bu birlik, bu dostluk da yüz türlü sevgi doğurur.
  • این عیادت از برای این صله است ** وین صله از صد محبت حامله است‏
  • Naziri olmayan Peygamber, hastayı dolaşmaya, hatırını sormaya gidince o sahabeyi ölüm halinde gördü.
  • در عیادت شد رسول بی‏ندید ** آن صحابی را به حال نزع دید
  • Velilerin huzurundan uzaklaşırsan hakikatte Tanrı’dan uzaklaşırsın.
  • چون شوی دور از حضور اولیا ** در حقیقت گشته‏ای دور از خدا
  • Yoldaşlardan ayrılmanın sonu bile gam olursa padişahlardan ayrılık nasıl olur da ondan daha aşağı olur. 2215
  • چون نتیجه هجر همراهان غم است ** کی فراق روی شاهان ز آن کم است‏
  • Her an durma, padişahların gölgesini ara bul ki o gölgede güneşten de iyi bir hale gelesin.
  • سایه شاهان طلب هر دم شتاب ** تا شوی ز آن سایه بهتر ز آفتاب‏
  • Sefere çıkarsan bu niyetle çık, oturuyorsan yine bundan gafil olma!
  • گر سفر داری بدین نیت برو ** ور حضر باشد از این غافل مشو
  • Bir şeyhin Ebu Yezid’e “Kâbe benim, benim etrafımda tavaf et” demesi
  • گفتن شیخی بایزید را که کعبه منم گرد من طوافی می‏کن‏
  • Ümmet Şeyhi Bayezid, hac ve umre için yola düşmüş, Mekke’ye doğru koşa, koşa gidiyordu.
  • سوی مکه شیخ امت بایزید ** از برای حج و عمره می‏دوید
  • Hangi şehre varıyorsa önce o şehirdeki azizleri arıyor,
  • او به هر شهری که رفتی از نخست ** مر عزیزان را بکردی باز جست‏