English    Türkçe    فارسی   

2
2245-2254

  • Kâbe her ne kadar onun lütuf ve ihsan evidir ama benim vücudum da onun sır evi. 2245
  • کعبه هر چندی که خانه‏ی بر اوست ** خلقت من نیز خانه‏ی سر اوست‏
  • Tanrı, Kâbe’yi kurdu ama kurdu kuralı ona gitmedi. Hâlbuki bu eve, benim vücuduma, o ebedi diri olan Tanrı’dan başka kimse gelmedi.
  • تا بکرد آن کعبه را در وی نرفت ** و اندر این خانه بجز آن حی نرفت‏
  • Beni gördün ya, bil ki Tanrı’yı gördün; doğruluk Kâbe’sinin, hakikî Kâbe’nin etrafında tavaf ettin.
  • چون مرا دیدی خدا را دیده‏ای ** گرد کعبه‏ی صدق بر گردیده‏ای‏
  • Bana hizmet, Tanrıya itaat etmek, onu övmektir. Sakın Hakkı benden ayrı sanma.
  • خدمت من طاعت و حمد خداست ** تا نپنداری که حق از من جداست‏
  • Gözünü iyi aç da bana öyle bak ki beşerde Tanrı nurunu göresin” dedi.
  • چشم نیکو باز کن در من نگر ** تا ببینی نور حق اندر بشر
  • Bayezid, o nükteleri dinledi, altın bir küpe gibi kulağına taktı. 2250
  • بایزید آن نکته‏ها را هوش داشت ** همچو زرین حلقه‏اش در گوش داشت‏
  • Bu yüzden derecesi yükseldi, fazileti arttı. Hakikat yolunun sonuna erişmiş olan Bayezid, artık ondan sonra bir son tasavvur edilemeyecek olan bir makama vardı.
  • آمد از وی بایزید اندر مزید ** منتهی در منتها آخر رسید
  • Peygamber’in o şahsın hastalandığına, duada küstahlık etmesinin sebep olduğunu bildirmesi
  • دانستن پیغامبر صلی الله علیه و آله که سبب رنجوری آن شخص گستاخی بوده است در دعا
  • Peygamber, o hastayı görünce halini hatırını sordu, o hakikî dosta iltifatlarda bulundu.
  • چون پیمبر دید آن بیمار را ** خوش نوازش کرد یار غار را
  • Adam, Peygamber’i görünce dirildi, sanki o anda yeniden yaratılmıştı.
  • زنده شد او چون پیمبر را بدید ** گوییا آن دم مر او را آفرید
  • Sahabe, “ astalık beni bu bahta eriştirdi; bu sultan sabah çağında beni dolaşmaya geldi.
  • گفت بیماری مرا این بخت داد ** کامد این سلطان بر من بامداد