- “ Çare ne? Dostlar kalkıp gittiler. Bütün kapıları da kapadılar” dedi. 225
- گفت چاره چیست یاران جستهاند ** رفتهاند و جمله درها بستهاند
- Yine “O Hizmetçiceğiz, bizimle tuz ekmek yemedi mi ki?
- باز میگفت ای عجب آن خادمک ** نه که با ما گشت هم نان و نمک
- Ben ona lütuftan başka ne yaptım, yumuşak sözlerden başka ne söyledim? Aksine o bana neden kinlendi ki?
- من نکردم با وی الا لطف و لین ** او چرا با من کند بر عکس کین
- Her düşmanlığa bir sebep olur. Yoksa aynı cinsten oluş insanı vefakâr eder” diyordu.
- هر عداوت را سبب باید سند ** ور نه جنسیت وفا تلقین کند
- Sonra tekrar “ Lütuf ve ihsan sahibi Âdem, iblise bir cefada bulundu mu ki?
- باز میگفت آدم با لطف وجود ** کی بر آن ابلیس جوری کرده بود
- İnsan; yılana, akrebe ne yaptı ki onlar, daima insanı sokmak öldürmek isterler. 230
- آدمی مر مار و کژدم را چه کرد ** کاو همیخواهد مر او را مرگ و درد
- Kurdun huyu yırtıcılıktır. Bu haset de nihayet yaradılışta vardır demekte”,
- گرگ را خود خاصیت بدریدن است ** این حسد در خلق آخر روشن است
- Sonra yine “ Böyle kötü zanna düşmek hatadır. Neye kardeşim hakkında böyle bir zanda bulunuyorum?” diye söylenmekteydi.
- باز میگفت این گمان بد خطاست ** بر برادر این چنین ظنم چراست
- Yine dönüp diyordu ki: “ Bu kötü zanna düşmek de bir tedbire sarılmaktır. Şüpheye düşmeyen muvaffak olur mu?”
- باز گفتی حزم سوء الظن تست ** هر که بد ظن نیست کی ماند درست
- Sofi vesvese içindeydi. Eşeğe gelince öyle bir haldeydi ki düşmanların cezası da, dilerim böyle olsun!
- صوفی اندر وسوسه و آن خر چنان ** که چنین بادا جز ای دشمنان