English    Türkçe    فارسی   

2
2301-2310

  • Ahmak, yiğitçesine savaşa girişir, bu hileyle pençeye düşer.
  • تا دلیر اندر فتد احمق به جنگ ** و اندر آردشان بدین حیلت به چنگ‏
  • Bu suretle ateşe tapanlar, ateşgedeye kendi ayaklarıyla gelmiş olurlar.
  • تا به پای خویش باشند آمده ** آن فلیوان جانب آتش‏کده‏
  • O iş sana bir saman çöpü gibi görünür. Hemencecik onu üfler, yerinden uçururum sanırsın.
  • کاه برگی می‏نماید تا تو زود ** پف کنی کاو را برانی از وجود
  • Hâlbuki kendine gel, o saman çöpü, dağları bile yerinden söker. Onun yüzünden âlem ağlamaktadır, o ise gülmekte!
  • هین که آن که کوهها بر کنده است ** زو جهان گریان و او در خنده است‏
  • Bu ırmak suyunun dibindeki topuk da görünür ama Uc-ibn-i Unuk gibi yüzlercesi onda boğulup gitmiştir! 2305
  • می‏نماید تا به کعب این آب جو ** صد چو عاج ابن عنق شد غرق او
  • Kan dalgası, misk tepesi, deniz gibi, kuru toprak görünür.
  • می‏نماید موج خونش تل مشک ** می‏نماید قعر دریا خاک خشک‏
  • Kör Firavun da o denizi kuru gördü de erlik gösterip içine at sürdü.
  • خشک دید آن بحر را فرعون کور ** تا در او راند از سر مردی و زور
  • Fakat içine dalınca denizin dibini boyladı. Firavun’un gözü nasıl olur da görür?
  • چون در آید در تگ دریا بود ** دیده‏ی فرعون کی بینا بود
  • Göz Tanrı yüzüyle görür. Hak, nerede her ahmağın sırdaşı olacak?
  • دیده بینا از لقای حق شود ** حق کجا هم راز هر احمق شود
  • Şeker görür ama o gık demeden öldüren zehir kesilir. Yol sanır, fakat yol gösteren esas, esasen gul sesinden ibarettir! 2310
  • قند بیند خود شود زهر قتول ** راه بیند خود بود آن بانگ غول‏