- Hâlbuki kendine gel, o saman çöpü, dağları bile yerinden söker. Onun yüzünden âlem ağlamaktadır, o ise gülmekte!
- هین که آن که کوهها بر کنده است ** زو جهان گریان و او در خنده است
- Bu ırmak suyunun dibindeki topuk da görünür ama Uc-ibn-i Unuk gibi yüzlercesi onda boğulup gitmiştir! 2305
- مینماید تا به کعب این آب جو ** صد چو عاج ابن عنق شد غرق او
- Kan dalgası, misk tepesi, deniz gibi, kuru toprak görünür.
- مینماید موج خونش تل مشک ** مینماید قعر دریا خاک خشک
- Kör Firavun da o denizi kuru gördü de erlik gösterip içine at sürdü.
- خشک دید آن بحر را فرعون کور ** تا در او راند از سر مردی و زور
- Fakat içine dalınca denizin dibini boyladı. Firavun’un gözü nasıl olur da görür?
- چون در آید در تگ دریا بود ** دیدهی فرعون کی بینا بود
- Göz Tanrı yüzüyle görür. Hak, nerede her ahmağın sırdaşı olacak?
- دیده بینا از لقای حق شود ** حق کجا هم راز هر احمق شود
- Şeker görür ama o gık demeden öldüren zehir kesilir. Yol sanır, fakat yol gösteren esas, esasen gul sesinden ibarettir! 2310
- قند بیند خود شود زهر قتول ** راه بیند خود بود آن بانگ غول
- Ey felek, âhır zaman fitnelerine pek sıkı sarıldın, nihayet bir an mühlet ver!
- ای فلک در فتنهی آخر زمان ** تیز میگردی بده آخر زمان
- Sen, bizim kastımıza çekilmiş keskin bir hançersin; bizi hacamat etmek için zehirli bir hacamat aletisin.
- خنجر تیزی تو اندر قصد ما ** نیش زهر آلودهای در فصد ما
- Ey felek, Tanrı’nın merhametinden merhamet öğren. Yılan gibi, karıncaların gönlünü yaralama!
- ای فلک از رحم حق آموز رحم ** بر دل موران مزن چون مار زخم