- Sen, bizim kastımıza çekilmiş keskin bir hançersin; bizi hacamat etmek için zehirli bir hacamat aletisin.
- خنجر تیزی تو اندر قصد ما ** نیش زهر آلودهای در فصد ما
- Ey felek, Tanrı’nın merhametinden merhamet öğren. Yılan gibi, karıncaların gönlünü yaralama!
- ای فلک از رحم حق آموز رحم ** بر دل موران مزن چون مار زخم
- Bu yapının üstünde senin çarkını döndüren hakkı için.
- حق آن که چرخهی چرخ ترا ** کرد گردان بر فراز این سرا
- Kökümüzü söküp çıkarmadan biraz da başka türlü dön, merhamete gel. 2315
- که دگرگون گردی و رحمت کنی ** پیش از آن که بیخ ما را بر کنی
- Emriyle önce dadılığımızı yaptığın, fidanımızı sudan, topraktan bitirdiğin Tanrı hakkı için;
- حق آن که دایگی کردی نخست ** تا نهال ما ز آب و خاک رست
- Seni sâf yaratan, sen de bu kadar meşaleler meydana getiren padişah hakkı için.
- حق آن شه که ترا صاف آفرید ** کرد چندان مشعله در تو پدید
- O seni o kadar mamur ve baki bir hale soktu ki, Dehrî, nihayet senin evveline evvel yok sandı.
- آن چنان معمور و باقی داشتت ** تا که دهری از ازل پنداشتت
- Şükür olsun ki senin evvelini bildik. Peygamberler sırrını söyledi.
- شکر دانستیم آغاز ترا ** انبیا گفتند آن راز ترا
- İnsan olan bilir ki o, sonradan yapılmalıdır. Fakat evde ağ kuran örümcek ne bilsin! 2320
- آدمی داند که خانه حادث است ** عنکبوتی نه که در وی عابث است
- Sivrisinek ne bilir, bu bağ kimin? Baharın doğar, kışın ölür.
- پشه کی داند که این باغ از کی است ** کاو بهاران زاد و مرگش در دی است