- Kökümüzü söküp çıkarmadan biraz da başka türlü dön, merhamete gel. 2315
- که دگرگون گردی و رحمت کنی ** پیش از آن که بیخ ما را بر کنی
- Emriyle önce dadılığımızı yaptığın, fidanımızı sudan, topraktan bitirdiğin Tanrı hakkı için;
- حق آن که دایگی کردی نخست ** تا نهال ما ز آب و خاک رست
- Seni sâf yaratan, sen de bu kadar meşaleler meydana getiren padişah hakkı için.
- حق آن شه که ترا صاف آفرید ** کرد چندان مشعله در تو پدید
- O seni o kadar mamur ve baki bir hale soktu ki, Dehrî, nihayet senin evveline evvel yok sandı.
- آن چنان معمور و باقی داشتت ** تا که دهری از ازل پنداشتت
- Şükür olsun ki senin evvelini bildik. Peygamberler sırrını söyledi.
- شکر دانستیم آغاز ترا ** انبیا گفتند آن راز ترا
- İnsan olan bilir ki o, sonradan yapılmalıdır. Fakat evde ağ kuran örümcek ne bilsin! 2320
- آدمی داند که خانه حادث است ** عنکبوتی نه که در وی عابث است
- Sivrisinek ne bilir, bu bağ kimin? Baharın doğar, kışın ölür.
- پشه کی داند که این باغ از کی است ** کاو بهاران زاد و مرگش در دی است
- Tahta içinde sınık bir halde doğan kurt, tahtanın fidanlık halini bilir mi?
- کرم کاندر چوب زاید سست حال ** کی بداند چوب را وقت نهال
- Bilse bilse o vakit mahiyeti itibariyle akıl sahibi olur, isterse sureti kurt olsun.
- ور بداند کرم از ماهیتش ** عقل باشد کرم باشد صورتش
- Akıl, kendini renk, renk, çeşit, çeşit gösterir, ama peri gibi o suretlerden fersahlarca uzaktır.
- عقل خود را مینماید رنگها ** چون پری دور است از آن فرسنگها