- “Acaba sen bir çeşit dua mı ettin, bilmeyerek bir zehirli aş mı yedin?
- که مگر نوعی دعایی کردهای ** از جهالت زهربایی خوردهای
- Hele bir hatırla bakayım, nefsin, hilesinden coşunca ne çeşit duada bulundun?”
- یاد آور چه دعا میگفتهای ** چون ز مکر نفس میآشفتهای
- Hasta “ Hiç hatırıma gelmiyor. Himmet et de hatırlayayım” dedi.
- گفت یادم نیست الا همتی ** دار با من یادم آید ساعتی
- Mustafa’nın nur bağışlayan huzuru hürmetine duayı hatırladı. 2460
- از حضور نور بخش مصطفا ** پیش خاطر آمد او را آن دعا
- Her yanı aydınlatan Peygamber’in himmeti, ona hatırlayamadığını hatırlattı.
- همت پیغمبر روشنکده ** پیش خاطر آمدش آن گم شده
- Hakla bâtıl arasını ayırt eden aydınlık, gönülden gönle açılmış olan pencereden parladı.
- تافت ز آن روزن که از دل تا دل است ** روشنی که فرق حق و باطل است
- Dedi ki: “Ya Resulallah, bir hezeyandır ettim, şimdicek duamı hatırladım.
- گفت اینک یادم آمد ای رسول ** آن دعا که گفتهام من بو الفضول
- Daima günaha giriftar olup duruyordum. Denize düşenin yılana sarılması gibi önüme ne gelirse sarılıyordum.
- چون گرفتار گنه میآمدم ** غرقه دست اندر حشایش میزدم
- Sen, suçluları çok şiddetli azaplarla tehdit etmiştin. 2465
- از تو تهدید و وعیدی میرسید ** مجرمان را از عذاب بس شدید
- Istıraba düştüm, çarem kalmadı. Bağ pek sıkı, kilit kapalıydı.
- مضطرب میگشتم و چاره نبود ** بند محکم بود و قفل ناگشود