English    Türkçe    فارسی   

2
2481-2490

  • Peygamber, “Ne yaptın? Sakın bir daha bu duada bulunma. Kendi kökünü kendin kazıp sökme.
  • گفت هی‏هی این دعا دیگر مکن ** بر مکن تو خویش را از بیخ و بن‏
  • Ey zayıf karınca, senin ne takatin var ki böyle bir yüce dağı yüklenmeye kalkışıyorsun!” dedi.
  • تو چه طاقت داری ای مور نژند ** که نهد بر تو چنان کوه بلند
  • Adam dedi ki: “Sultanım, tövbe ettim. Bir daha böyle bir cürette bulunmam, böyle bir lâf etmem.”
  • گفت توبه کردم ای سلطان که من ** از سر جلدی نه لافم هیچ فن‏
  • Bu cihan bir çöldür, sen Musa’sın. Biz de günahımız yüzünden çölde iptilâlara uğramış kişileriz.
  • این جهان تیه است و تو موسی و ما ** از گنه در تیه مانده مبتلا
  • Yıllarcadır yol görüyoruz, fakat sonunda yine ilk konakta esiriz. 2485
  • سالها ره می‏رویم و در اخیر ** همچنان در منزل اول اسیر
  • Musa’nın gönlü bizden razı olsaydı, bu çöle bir yol, bir uç bulunurdu.
  • گر دل موسی ز ما راضی بدی ** تیه را راه و کران پیدا شدی‏
  • Fakat bizden tamamıyla usanmış olsaydı hiç yemeğimiz gökten gelir miydi?
  • ور به کل بیزار بودی او ز ما ** کی رسیدی خوانمان هیچ از سما
  • Bir taş parçasından kaynaklar coşar mıydı, çölde canımızı kurtarabilir miydik?
  • کی ز سنگی چشمه‏ها جوشان شدی ** در بیابان‏مان امان جان شدی‏
  • Hattâ bundan vazgeçtik, yemek yerine üstümüze ateş yağar, konduğumuz bu konakta alevlenir, yanardık.
  • بل به جای خوان خود آتش آمدی ** اندر این منزل لهب بر ما زدی‏
  • Musa, bizden hem hoşnut, hem değil, gâh dostumuz, gâh düşmanımız. 2490
  • چون دو دل شد موسی اندر کار ما ** گاه خصم ماست گاهی یار ما