English    Türkçe    فارسی   

2
2555-2564

  • Mümin de oraya uğrayacaktı, kâfir de. Fakat biz bu yolda ne duman gördük, ne ateş. 2555
  • مومن و کافر بر او یابد گذار ** ما ندیدیم اندر این ره دود و نار
  • İşte burası cennet, emniyet yurdu. Peki o aşağılık uğrak nerede?”
  • نک بهشت و بارگاه ایمنی ** پس کجا بود آن گذرگاه دنی‏
  • Melekler derler ki: “Hani geçerken filân yerde gördüğümüz o yemyeşil bahçe vardı ya.
  • پس ملک گوید که آن روضه‏ی خضر ** که فلان جا دیده‏اید اندر گذر
  • Cehennem, o şiddetli azap yurdu, işte orasıydı. Fakat size bağlık, bahçelik, yeşillik bir yer oldu.
  • دوزخ آن بود و سیاستگاه سخت ** بر شما شد باغ و بستان و درخت‏
  • Siz, bu cehennem huylu, kötü suratlı, ateş meşrepli nefsi.
  • چون شما این نفس دوزخ خوی را ** آتشی گبر فتنه جوی را
  • Çalışıp, çabalayıp tertemiz bir hale getirdiniz; Tanrı için ateşi söndürdünüz: 2560
  • جهدها کردید و او شد پر صفا ** نار را کشتید از بهر خدا
  • Şulelenip duran şehvet ateşini takva yeşilliği, hidayet nuru haline soktunuz;
  • آتش شهوت که شعله می‏زدی ** سبزه‏ی تقوی شد و نور هدی‏
  • Hırs ateşiniz hilim, bilgisizlik karanlığı ilim oldu;
  • آتش خشم از شما هم حلم شد ** ظلمت جهل از شما هم علم شد
  • Hırs ateşini attınız; o ateş diken gibiydi, gül bahçesine döndü..
  • آتش حرص از شما ایثار شد ** و آن حسد چون خار بد گلزار شد
  • Mademki siz kendinizdeki bütün ateşleri bizim için söndürdünüz, bu suretle de zehir, bal haline geldi.
  • چون شما این جمله آتشهای خویش ** بهر حق کشتید جمله پیش پیش‏