- İşte burası cennet, emniyet yurdu. Peki o aşağılık uğrak nerede?”
- نک بهشت و بارگاه ایمنی ** پس کجا بود آن گذرگاه دنی
- Melekler derler ki: “Hani geçerken filân yerde gördüğümüz o yemyeşil bahçe vardı ya.
- پس ملک گوید که آن روضهی خضر ** که فلان جا دیدهاید اندر گذر
- Cehennem, o şiddetli azap yurdu, işte orasıydı. Fakat size bağlık, bahçelik, yeşillik bir yer oldu.
- دوزخ آن بود و سیاستگاه سخت ** بر شما شد باغ و بستان و درخت
- Siz, bu cehennem huylu, kötü suratlı, ateş meşrepli nefsi.
- چون شما این نفس دوزخ خوی را ** آتشی گبر فتنه جوی را
- Çalışıp, çabalayıp tertemiz bir hale getirdiniz; Tanrı için ateşi söndürdünüz: 2560
- جهدها کردید و او شد پر صفا ** نار را کشتید از بهر خدا
- Şulelenip duran şehvet ateşini takva yeşilliği, hidayet nuru haline soktunuz;
- آتش شهوت که شعله میزدی ** سبزهی تقوی شد و نور هدی
- Hırs ateşiniz hilim, bilgisizlik karanlığı ilim oldu;
- آتش خشم از شما هم حلم شد ** ظلمت جهل از شما هم علم شد
- Hırs ateşini attınız; o ateş diken gibiydi, gül bahçesine döndü..
- آتش حرص از شما ایثار شد ** و آن حسد چون خار بد گلزار شد
- Mademki siz kendinizdeki bütün ateşleri bizim için söndürdünüz, bu suretle de zehir, bal haline geldi.
- چون شما این جمله آتشهای خویش ** بهر حق کشتید جمله پیش پیش
- Mademki ateşe mensup olan nefsi bir bahçe yapıp oraya vefa tohumları ektiniz, 2565
- نفس ناری را چو باغی ساختید ** اندر او تخم وفا انداختید