- Yarattım ki benden bir fayda görsünler, balıma parmaklarını bansınlar.
- آفریدم تا ز من سودی کنند ** تا ز شهدم دستآلودی کنند
- Ben bir fayda göreyim, çıplak adamdan bir libas elde edeyim diye yaratmadım, dedi” buyurmuştur.
- نی برای آن که تا سودی کنم ** و ز برهنه من قبایی بر کنم
- Birkaç gün oldu ki beni huzurundan kovdu. Fakat yine gözüm onun güzel yüzünde.
- چند روزی که ز پیشم رانده است ** چشم من در روی خوبش مانده است
- Böyle bir yüzden bu çeşit kahra uğramak şaşılacak şey. Herkes sebeple meşgul olup durmakta.
- کز چنان رویی چنین قهر ای عجب ** هر کسی مشغول گشته در سبب
- Hâlbuki ben sebebe bakmam. Çünkü sebep sonra meydana gelen bir şeydir. Sonradan meydana gelen bir şeyin varlığına sebep olur. 2640
- من سبب را ننگرم کان حادث است ** ز انکه حادث حادثی را باعث است
- Ben ezeli lütfa bakar, sonradan meydana geleni yırtar, iki parça ederim.
- لطف سابق را نظاره میکنم ** هر چه آن حادث دو پاره میکنم
- Tutalım, Âdem’e secde etmemem hasettendi. Ama o haset de aşktan meydana geldi; inattan, inkârdan değil.
- ترک سجده از حسد گیرم که بود ** آن حسد از عشق خیزد نز جحود
- Her haset, şüphesiz dostluktan meydana gelir. Sevgiliyle başkaları bir arada oturunca haset baş gösterir.
- هر حسد از دوستی خیزد یقین ** که شود با دوست غیری همنشین
- Aksırana “Çok yaşa “ demek dostluktan olduğu gibi, kıskançlık da dostluğun şartıdır.
- هست شرط دوستی غیرت پزی ** همچو شرط عطسه گفتن دیر زی
- Onun oyununda bundan başka bir oyun yoktu ki? Oyna dedi, ben ne bilirim ki ona katayım? 2645
- چون که بر نطعش جز این بازی نبود ** گفت بازی کن چه دانم در فزود