Gönül hasta olur, ağzı kokarsa ancak o vakit doğruyla yalanın tadını almaz.
دل مگر رنجور باشد بد دهان ** که نداند چاشنی این و آن
Fakat gönül ağrıdan illetten salim olursa, yalanla doğrunun lezzetini adamakıllı bilir, anlar.
چون شود از رنج و علت دل سلیم ** طعم کذب و راست را باشد علیم
Âdem’in buğdaya hırsı artınca bu hırs, gönlünden sıhhati, selâmeti kapıp götürdü.
حرص آدم چون سوی گندم فزود ** از دل آدم سلیمی را ربود
Senin yalanına, işvene kulak astı, aldanıp öldürücü zehri içti. 2740
پس دروغ و عشوهات را گوش کرد ** غره گشت و زهر قاتل نوش کرد
O anda akrebi buğdaydayken ayırt edemedi. Hevesle mest olan kişinin temyizi uçup gider.
کژدم از گندم ندانست آن نفس ** میپرد تمییز از مست هوس
Halk, arzu ve heva sarhoşudur. Onu için senin yalanını dinler.
خلق مست آرزویند و هوا ** ز آن پذیرایند دستان ترا
Fakat hevadan vazgeçen, gözünü sırlara âşina etmiştir.
هر که خود را از هوا خود باز کرد ** چشم خود را آشنای راز کرد
Kadı’nın kadılıktan şikâyeti, naibinin ona verdiği cevap
شکایت قاضی از آفت قضا و جواب گفتن نایب او را
Birisini kadı yaptılar. Ağlayıp inlemeye koyuldu. Naip “Kadıya bu ağlama nedir diye?
قاضیی بنشاندند او میگریست ** گفت نایب قاضیا گریه ز چیست
Ağlamak, feryat etmek zamanı değil, sevinecek, kutlanacak zamanın “ dedi. 2745
این نه وقت گریه و فریاد تست ** وقت شادی و مبارک باد تست
Kadı, bir ah edip dedi ki: “Gönlüne hâkim olmayan, işin iç yüzünü bilmeyen kimse nasıl hükmedebilir? O, işin hakikatini bilen iki kişi arasında bir cahilden başka bir şey değildir ki.
گفت اه چون حکم راند بیدلی ** در میان آن دو عالم جاهلی