English    Türkçe    فارسی   

2
288-297

  • Rengi göz ayırt edebilir; lâl’i, taşı göz bilebilir.
  • چشم داند فرق کردن رنگ را ** چشم داند لعل را و سنگ را
  • İnciyi, süprüntüyü göz anlar. Onun için çerçöp göze batar.
  • چشم داند گوهر و خاشاک را ** چشم را ز آن می‏خلد خاشاکها
  • Bu kalpazanlar, gündüze düşmandır. Fakat madendeki altınlar gündüze âşıktır. 290
  • دشمن روزند این قلابکان ** عاشق روزند آن زرهای کان‏
  • Çünkü gündüz, kuyumcu ve sarraf, altını fark etsin diye altına aynadır.
  • ز آن که روز است آینه‏ی تعریف او ** تا ببیند اشرفی تشریف او
  • Kırmızı yüzle sarı yüzü gündüz gösterdiğinden Allah, kıyamete Gün lâkabını taktı.
  • حق قیامت را لقب ز آن روز کرد ** روز بنماید جمال سرخ و زرد
  • Hakikatte gündüz, velilerin sırrıdır. Gündüz, onların aylarına nispetle gölgelere benzer.
  • پس حقیقت روز سر اولیاست ** روز پیش ماهشان چون سایه‏هاست‏
  • Gündüzü, Allah erinin sırrının aksi bilin; gözü örten akşamı da onun ayıp örtücülüğünün aksi.
  • عکس راز مرد حق دانید روز ** عکس ستاریش شام چشم دوز
  • Allah onun için “Vedduha” buyurdu. “Vedduha”, Mustafa’nın gönlünün nurudur. 295
  • ز آن سبب فرمود یزدان و الضحی ** و الضحی‏ نور ضمیر مصطفی‏
  • Allah, kuşluk zamanını sevdi derler ya. Bu söz de, kuşluk çağı, onun aksi olduğundandır.
  • قول دیگر کین ضحی را خواست دوست ** هم برای آنکه این هم عکس اوست
  • Yoksa fâni olan şeye yemin etmek hatadır. Böyle olduğu halde fâni şeyin Allah’ın sözüne girmesi lâyık olur mu?
  • ور نه بر فانی قسم گفتن خطاست ** خود فنا چه لایق گفت خداست‏