- Nerede kerem, nerede ayıp örtmek, nerede hayâ? Hani Peygamberler, yüz binlerce ayıbı örterlerdi? 2890
- کو کرم کو ستر پوشی کو حیا ** صد هزاران عیب پوشند انبیا
- Dedi; derhal yine bu itiraz, yüzümüzü saratmasın, mahcup düşmeyeyim diye gönlünden istiğfar etti.
- باز در دل زود استغفار کرد ** تا نگردد ز اعتراض او روی زرد
- Münafık kişilerle dost olmanın şomluğu mümini de onlar gibi çirkinleştirdi, âsileştirdi.
- شومی یاری اصحاب نفاق ** کرد مومن را چو ایشان زشت و عاق
- Yine “ Ey gizli şeyleri bütün inceliğiyle bilen Allah, beni küfrümde ısrar eder bir halde bırakma.
- باز میزارید کای علام سر ** مر مرا مگذار بر کفران مصر
- Bakışım nasıl elimde değilse, gönlüm de elimde değil. Yoksa bu an hışımla gönlümü yakardım” dedi.
- دل به دستم نیست همچون دید چشم ** ور نه دل را سوزمی این دم به خشم
- Bu düşünceyle uykuya daldı, münafıkların mescidini fışkı ile dolu gördü. 2895
- اندر این اندیشه خوابش در ربود ** مسجد ایشانش پر سرگین نمود
- Mescidin taşları pislik içinde harap olmuştu. Onlardan kara dumanlar tütüyordu.
- سنگهاش اندر حدث جای تباه ** میدمید از سنگها دود سیاه
- Çıkan dumanlar, adamın boğazına girdi, boğazı yandı. O acı dumanın kokusundan uyandı.
- دود در حلقش شد و حلقش بخست ** از نهیب دود تلخ از خواب جست
- Hemen yüzüstü kapanıp ağlamaya başladı. Allah, bunlar, münkirlik nişanesi.
- در زمان در رو فتاد و میگریست ** کای خدا اینها نشان منکری است
- Kahır ve gazap, beni iman nurundan ayıran böyle bir şefkatten daha iyi” diyordu.
- خلم بهتر از چنین حلم ای خدا ** که کند از نور ایمانم جدا