English    Türkçe    فارسی   

2
2899-2908

  • Kahır ve gazap, beni iman nurundan ayıran böyle bir şefkatten daha iyi” diyordu.
  • خلم بهتر از چنین حلم ای خدا ** که کند از نور ایمانم جدا
  • Mecaz ehlinin çalışıp çabalamasını araştırsan görürsün ki soğan gibi kat, kattır. 2900
  • گر بکاوی کوشش اهل مجاز ** تو به تو گنده بود همچون پیاز
  • Fakat her katı, öbüründen daha içsiz, daha boş. Halbuki doğruların her işi öbüründen daha iyi, daha yerindedir.
  • هر یکی از یکدیگر بی‏مغزتر ** صادقان را یک ز دیگر نغزتر
  • Münafıklar, ziyneti libaslarının üstüne. Kubâ Mescidini yıkmak için yüzlerce gayret kemeri kuşanmışlardı.
  • صد کمر آن قوم بسته بر قبا ** بهر هدم مسجد اهل قبا
  • Onlar, Eshab-ı Fil’e benziyorlardı. Habeşistan’da bir Kâbe yapmışlardı da Allah, Kâbelerine ateş vurmuştu.
  • همچو آن اصحاب فیل اندر حبش ** کعبه‏ای کردند حق آتش زدش‏
  • Bunun üzerine öç almak için Kâbe’yi yıkmaya niyetlendiler. Halleri nice oldu, Kuran’ı oku, anla!
  • قصد کعبه ساختند از انتقام ** حالشان چون شد فرو خوان از کلام‏
  • Dinde kara yüzlü olanların hileden düzenden, savaştan başka bir şeyleri yoktur. 2905
  • مر سیه رویان دین را خود جهیز ** نیست الا حیلت و مکر و ستیز
  • Her sahabe, mescit hakkında apaçık bir rüya gördü, bu suretle münafıkların o mescidi yapmaktaki maksatları meydana çıktı.
  • هر صحابی دید ز آن مسجد عیان ** واقعه تا شد یقینشان سر آن‏
  • Bu rüyaları bir, bir söylesem şüphe edenlerce de hakikat apaçık anlaşılır.
  • واقعات ار باز گویم یک به یک ** پس یقین گردد صفا بر اهل شک‏
  • Fakat sırlarını açmaktan ürküyorum. Çünkü peygamberler nazenindirler, onlara naz yaraşır.
  • لیک می‏ترسم ز کشف رازشان ** نازنینانند و زیبد نازشان‏