- Her sahabe, mescit hakkında apaçık bir rüya gördü, bu suretle münafıkların o mescidi yapmaktaki maksatları meydana çıktı.
- هر صحابی دید ز آن مسجد عیان ** واقعه تا شد یقینشان سر آن
- Bu rüyaları bir, bir söylesem şüphe edenlerce de hakikat apaçık anlaşılır.
- واقعات ار باز گویم یک به یک ** پس یقین گردد صفا بر اهل شک
- Fakat sırlarını açmaktan ürküyorum. Çünkü peygamberler nazenindirler, onlara naz yaraşır.
- لیک میترسم ز کشف رازشان ** نازنینانند و زیبد نازشان
- Onlar şeriatı, taklide uymaksızın kabul etmişler, o peşin parayı mehenge vurmadan almamışlardır.
- شرع بیتقلید میپذرفتهاند ** بیمحک آن نقد را بگرفتهاند
- Kuran’ın hikmeti müminin kayıp malıdır. Herkes kaybını bilir, tanır. 2910
- حکمت قرآن چو ضالهی مومن است ** هر کسی در ضالهی خود موقن است
- Kaybolmuş devesini soran kişinin hikâyesi
- قصهی آن شخص که اشتر ضالهی خود میجست و میپرسید
- Meselâ bir deven olsa da kaybetsen, araştırmaya koyulsan bulunca, senin deven olduğunu nasıl bilmezsin?
- اشتری گم کردی و جستیش چست ** چون بیابی چون ندانی کان تست
- Arapça da “Dalle” kaybolmuş, elinden kurtulup kaçmış, bir yere gizlenmiş deveye derler.
- ضاله چه بود ناقهای گم کردهای ** از کفت بگریخته در پردهای
- Kervan, yükü yüklemeğe gelmiş. Seninse deven kaybolmuş, ortada yok.
- آمده در بار کردن کاروان ** اشتر تو ز آن میان گشته نهان
- Dudağın kupkuru, o yana bu yana koşup durmaktasın; kervan da uzaklaşıyor, gece de yakın.
- میدوی این سو و آن سو خشک لب ** کاروان شد دور و نزدیک است شب
- Pılı pırtı kokulu yerde, toprak üstünde kalmış, sen deve peşinde şuraya buraya dönüp dolaşıyorsun. 2915
- رخت مانده بر زمین در راه خوف ** تو پی اشتر دوان گشته به طوف