- Seni, doğruluğun arayıcı etmişti. Bana da ciddiyetim ve araştırmam doğruluk kapısını açtı.
- مر ترا صدق تو طالب کرده بود ** مر مرا جد و طلب صدقی گشود
- Seni, doğruluğun aramaya sevk etti, beni de aramam doğruluğa çekti.
- صدق تو آورد در جستن ترا ** جستنم آورد در صدقی مرا
- Alay olsun diye, iş olsun diye yere devlet tohumu ekiyordum.
- تخم دولت در زمین میکاشتم ** سخره و بیگار میپنداشتم
- Hâlbuki onun aslı varmış, hakikî kazancımmış, ektiğim her taneye bedel yüzlerce tane çıktı” diye cevap verir.
- آن نبد بیگار کسبی بود چست ** هر یکی دانه که کشتم صد برست
- Hırsız, bir eve girmeğe kalkışır, girince görür ki girdiği kendi eviymiş! 3010
- دزد سوی خانهای شد زیر دست ** چون در آمد دید کان خانهی خود است
- Ey soğuk, hararetlen ki ısınasın, sertliğe alış ki yumuşayasın.
- گرم باش ای سرد تا گرمی رسد ** با درشتی ساز تا نرمی رسد
- O iki deve değildir ki, bir devedir. Fakat söz dar, mana ise pek geniş!
- آن دو اشتر نیست آن یک اشتر است ** تنگ آمد لفظ معنی بس پر است
- Söz manaya daima kifayetsiz. Onun için Peygamber” Allah’ı bilenin dili tutulur” dedi.
- لفظ در معنی همیشه نارسان ** ز آن پیمبر گفت قد کل لسان
- Söz, hesapta usturlaba benzer. Usturlap, göğü güneşi ne kadar bilebilir ki?
- نطق اصطرلاب باشد در حساب ** چه قدر داند ز چرخ و آفتاب
- Hele bu gök olursa bu öyle bir gök ki, gökyüzü, buna nispetle bir katre. Bu güneş o güneşe nispetle bir zerre! 3015
- خاصه چرخی کاین فلک زو پرهای است ** آفتاب از آفتابش ذرهای است
- Her an bir Mescidi Dırâr var
- بیان آن که در هر نفسی فتنهی مسجد ضرار است