- Kubâ’lıların Mescidi, taştan, topraktan ibaretken yine kendisinin naziri olmayan Mescid- i Dırar’ın vücuduna meydan vermedi. 3020
- مسجد اهل قبا کان بد جماد ** آن چه کفو او نبد راهش نداد
- Taşa toprağa bile böyle bir zulüm ve sitem yapılmadı. Adalet emîri olan Resulullah, Kubâ mescidine benzemeyen o mescide şûle vurdu, onu yakıp yıktı!
- در جمادات این چنین حیفی نرفت ** زد در آن ناکفو امیر داد نفت
- Asılların aslı olan hakikatlerin de, bil ki, farkları, ayrılıkları vardır.
- پس حقایق را که اصل اصلهاست ** دان که آن جا فرقها و فصلهاست
- Ne hayatı onun hayatına benzer, ne mematı onun mematına.
- نه حیاتش چون حیات او بود ** نه مماتش چون ممات او بود
- Hatta kabrini bile öbürünün kabri gibi sanma. O cihanın farkını ben nasıl söyleyeyim?
- گور او هرگز چو گور او مدان ** خود چه گویم حال فرق آن جهان
- Ey iş eri, sen işini mehenge vur da bir Mescid’i Dırâr da sen yapma. 3025
- بر محک زن کار خود ای مرد کار ** تا نسازی مسجد اهل ضرار
- Sen o mescit yapanları kınıyor, onlarla alay ediyorsun ama gözünü çevirip baksan görürsün ki sen de onlardansın!
- بس بر آن مسجد کنان تسخر زدی ** چون نظر کردی تو خود ز یشان بدی
- Bir iş için savaşan, fakat kendisinin de o hale müptelâ olduğundan haberi olmayan Hintli
- حکایت هندو که با یار خود جنگ میکرد بر کاری و خبر نداشت که او هم بدان مبتلاست
- Dört Hintli bir mescitte Allah’a ibadet için namaza durmuşlar, rükû ve sücuda koyulmuşlardı.
- چار هندو در یکی مسجد شدند ** بهر طاعت راکع و ساجد شدند
- Her biri niyet edip tekbir alarak huzur ve huşuyla namaz kılmaktaydı.
- هر یکی بر نیتی تکبیر کرد ** در نماز آمد به مسکینی و درد
- Bu sırada müezzin içeriye girdi. Hintlilerin birisinin ağzından bilâihtiyar bir söz çıktı; “ Müezzin, ezanı okudun mu, yoksa vakit var mı?”
- موذن آمد از یکی لفظی بجست ** کای موذن بانگ کردی وقت هست