- Bu sırada müezzin içeriye girdi. Hintlilerin birisinin ağzından bilâihtiyar bir söz çıktı; “ Müezzin, ezanı okudun mu, yoksa vakit var mı?”
- موذن آمد از یکی لفظی بجست ** کای موذن بانگ کردی وقت هست
- Öbür Hintli, namaz içinde olduğu halde “ Sus yahu, konuştun, namazın bozuldu.” dedi. 3030
- گفت آن هندوی دیگر از نیاز ** هی سخن گفتی و باطل شد نماز
- Üçüncü Hintli ikincisine dedi ki : “Onu ne kınıyorsun baba, kendi derdine bak, kendini kına!”
- آن سوم گفت آن دوم را ای عمو ** چه زنی طعنه بر او خود را بگو
- Dördüncü “Hamd olsun ben, üçünüz gibi kuyuya düşmedim” dedi.
- آن چهارم گفت حمد الله که من ** در نیفتادم به چه چون آن سه تن
- Hulasâ dördünün de namazı bozuldu. Âlemin ayıbını söyleyen daha fazla yol kaybeder.
- پس نماز هر چهاران شد تباه ** عیب گویان بیشتر گم کرده راه
- Ne mutlu o kişiye ki kendi ayıbını görür. Kim birisinin ayıbını görürse o alınır, o ayıbı kendisinde bulur.
- ای خنک جانی که عیب خویش دید ** هر که عیبی گفت آن بر خود خرید
- Çünkü insanın yarısı ayıptandır, yarısı gayıptan! 3035
- ز انکه نیم او ز عیبستان بده ست ** و آن دگر نیمش ز غیبستان بده ست
- Mademki başında onlarca yara var, merhemini başına vurmalısın.
- چون که بر سر مر ترا ده ریش هست ** مرهمت بر خویش باید کار بست
- Yarayı ayıplamak, ona merhem koymaktır. Sınık bir hale düştü mü “ Bir kavmin azizi zelil oldu mu acıyın ona” hadîsine mazhar olur.
- عیب کردن ریش را داروی اوست ** چون شکسته گشت جای ارحمواست
- Sende o ayıp yoksa da yine emin olma. Olabilir ki o ayıbı sen de yaparsın, günün birin de o ayıp, senden de zuhur edebilir.
- گر همان عیبت نبود ایمن مباش ** بو که آن عیب از تو گردد نیز فاش