English    Türkçe    فارسی   

2
3036-3045

  • Mademki başında onlarca yara var, merhemini başına vurmalısın.
  • چون که بر سر مر ترا ده ریش هست ** مرهمت بر خویش باید کار بست‏
  • Yarayı ayıplamak, ona merhem koymaktır. Sınık bir hale düştü mü “ Bir kavmin azizi zelil oldu mu acıyın ona” hadîsine mazhar olur.
  • عیب کردن ریش را داروی اوست ** چون شکسته گشت جای ارحمواست‏
  • Sende o ayıp yoksa da yine emin olma. Olabilir ki o ayıbı sen de yaparsın, günün birin de o ayıp, senden de zuhur edebilir.
  • گر همان عیبت نبود ایمن مباش ** بو که آن عیب از تو گردد نیز فاش‏
  • Allahtan “Emin olmayın” sözünü duymadın mı? Peki, o halde neden müsterih ve emin oluyorsun?
  • لا تخافوا از خدا نشنیده‏ای ** پس چه خود را ایمن و خوش دیده‏ای‏
  • İblis, yıllarca iyi adla anılarak yaşadığı halde nihayet bak, nasıl rüsvay oldu, adı ne oldu? 3040
  • سالها ابلیس نیکو نام زیست ** گشت رسوا بین که او را نام چیست‏
  • Yüceliği âlemde tanınmıştı; aksiyle tanındı, yazık!
  • در جهان معروف بد علیای او ** گشت معروفی بعکس ای وای او
  • Emin değilsen, tanınmayı isteme. Yürü, yüzünü korkuyla yıka da sonra göster.
  • تا نه ای ایمن تو معروفی مجو ** رو بشو از خوف پس بنمای رو
  • Güzelim, sakalın çıkmıyorsa başka sakalsızları kınama.
  • تا نروید ریش تو ای خوب من ** بر دگر ساده ز نخ طعنه مزن‏
  • Şu işe bak: Şeytan, belâlara düştü de sana ibret oldu.
  • این نگر که مبتلا شد جان او ** در چهی افتاد تا شد پند تو
  • Sen belâya uğrayıp ona ibret olmadın o zehri içti, sen şerbetini iç (ibret almana bak!). 3045
  • تو نیفتادی که باشی پند او ** زهر او نوشید تو خور قند او
  • Oğuzların, birini korkutmak için başka birini öldürmeye kalkışmaları
  • قصد کردن غزان به کشتن یک مردی تا آن دگر بترسد