- Ne mamur bir kapı var, ne damında bir yol, ne de sığınılacak bir komşu! 3120
- نی درش معمور و نی در بام راه ** نی یکی همسایه کاو باشد پناه
- Halkın öptüğü cismin o elemli yurda nasıl gidecek?
- چشم تو که بوسه گاه خلق بود ** چون رود در خانهی کور و کبود
- Amansız bir ev, dar bir yer, orada ne bet kalır, ne beniz” demekte.
- خانهی بیزینهار و جای تنگ ** که در او نه روی میماند نه رنگ
- Bu suretle o evin vasıflarını sayıp gözlerinden kanlı yaşlar saçmaktaydı.
- زین نسق اوصاف خانه میشمرد ** وز دو دیده اشک خونین میفشرد
- Cuha, babasına dedi ki: “Babacığım, vallahi bu adamı bizim eve götürüyorlar.”
- گفت جوحی را پدر ای ارجمند ** و الله این را خانهی ما میبرند
- Babası, Cuha’ya “Ahmak olma” dedi. Cuha, Baba, şu nişaneleri dinle. 3125
- گفت جوحی را پدر ابله مشو ** گفت ای بابا نشانیها شنو
- Birer, birer saydığı bu nişanelerin hepsi, şeksiz şüphesiz bizim evin nişaneleri.
- این نشانیها که گفت او یک به یک ** خانهی ما راست بیتردید و شک
- Ne hasır var, ne ışık var, ne yemek. Ne kapısı mamur, ne içi, ne damı!”
- نی حصیر و نه چراغ و نه طعام ** نه درش معمور و نه صحن و نه بام
- Halkta da bu suretle kendilerine ait yüzlerce alâmet olduğu halde azgınlar, bu nişaneleri görmezler.
- زین نمط دارند بر خود صد نشان ** لیک کی بینند آن را طاغیان
- Kibriya güneşinin şuanından mahrum ve ışıksız olan gönül evi,
- خانهی آن دل که ماند بیضیا ** از شعاع آفتاب کبریا