- Birer, birer saydığı bu nişanelerin hepsi, şeksiz şüphesiz bizim evin nişaneleri.
- این نشانیها که گفت او یک به یک ** خانهی ما راست بیتردید و شک
- Ne hasır var, ne ışık var, ne yemek. Ne kapısı mamur, ne içi, ne damı!”
- نی حصیر و نه چراغ و نه طعام ** نه درش معمور و نه صحن و نه بام
- Halkta da bu suretle kendilerine ait yüzlerce alâmet olduğu halde azgınlar, bu nişaneleri görmezler.
- زین نمط دارند بر خود صد نشان ** لیک کی بینند آن را طاغیان
- Kibriya güneşinin şuanından mahrum ve ışıksız olan gönül evi,
- خانهی آن دل که ماند بیضیا ** از شعاع آفتاب کبریا
- Yahudilerin canı gibi dar ve karanlıktır; muhabbet ihsan eden Allah’ın zevkinden mahrumdur. 3130
- تنگ و تاریک است چون جان جهود ** بینوا از ذوق سلطان ودود
- Ne güneşin o gönüle ışığı parlar, ne o gönlün sahası genişler, ne kapısı açılır.
- نی در آن دل تافت نور آفتاب ** نی گشاد عرصه و نه فتح باب
- Sana böyle bir gönülden mezar yeğdir. Gönül mezarından çık artık!
- گور خوشتر از چنین دل مر ترا ** آخر از گور دل خود برتر آ
- Ey şuh ve neşeli can, dirisin, diri oğlusun. Bu dar gönül mezarında nefesin daralmıyor mu?
- زندهای و زنده زاد ای شوخ و شنگ ** دم نمیگیرد ترا زین گور تنگ
- Sen vaktin Yusuf’usun, gökyüzünün güneşi. Bu çölden, bu zindandan çık yüzünü göster!
- یوسف وقتی و خورشید سما ** زین چه و زندان بر آ و رو نما
- Yunus, balık karnında pişti. Yunus Peygamber, bu belâdan ancak tespihle kurtuldu. 3135
- یونست در بطن ماهی پخته شد ** مخلصش را نیست از تسبیح بد