- Çarpık ayakkabı, nasıl çarpık ayağa uyarsa Şeytanın afsun ve efsanesi de doğru olmayan gönüllere uyar.
- و آن فسون دیو در دلهای کژ ** میرود چون کفش کژ در پای کژ
- Hikmeti istediğin kadar tekrarla... Ona ehil değilsen hikmet, senden ne kadar uzak!
- گر چه حکمت را به تکرار آوری ** چون تو نااهلی شود از تو بری
- İster yaz, belle… İster bahset, söyle!
- ور چه بنویسی نشانش میکنی ** ور چه میلافی بیانش میکنی
- O, Ey inatçı senden yüzünü çeker, gizlenir; bağlarını koparır, kaçar. 320
- او ز تو رو در کشد ای پر ستیز ** بندها را بگسلد وز تو گریز
- Fakat sen okumasan da hakikat ilmi senin yanıp yakıldığını görürse elinde, alışmış kuş haline gelir.
- ور نخوانی و ببیند سوز تو ** علم باشد مرغ دستآموز تو
- Tavus kuşu, nasıl köylü evinde olmazsa, hakikat ilmi de her aceminin malı olmaz.
- او نپاید پیش هر نااوستا ** همچو طاوسی به خانهی روستا
- Padişahın, doğanı ihtiyar kadının evinde bulunması
- یافتن پادشاه باز را به خانهی کمپیر زن
- Doğanın padişahtan kaçıp un eleyen kocakarının evine gitmesi, bilgisizliğindendir.
- دین نه آن باز است کاو از شه گریخت ** سوی آن کمپیر کاو میآرد بیخت
- O kadıncağız, çocuklarına tutmaç pişirmeye savaşırken o cinsi güzel, kendisi hoş doğanı görünce,
- تا که تتماجی پزد اولاد را ** دید آن باز خوش خوش زاد را
- Tutup ayacığını bağladı, kanadını kesip güdük bir hale getirdi, tırnağını kesti, yesin diye de önüne saman koydu. 325
- پایکش بست و پرش کوتاه کرد ** ناخنش ببرید و قوتش کاه کرد
- ”Ehil olmayanlar sana iyi bakamamışlar, kanadın haddini aşmış, tırnağın da uzamış.
- گفت نااهلان نکردندت به ساز ** پر فزود از حد و ناخن شد دراز