English    Türkçe    فارسی   

2
32-41

  • Nefesinden buğulanıp yüzünü senden örtmemesi için her nefeste soluğunu tutman lâzım.
  • تا نپوشد روی خود را در دمت ** دم فرو خوردن بباید هر دمت‏
  • Topraktan aşağı mısın ki? Toprak bile sevgiliyi bulunca bir bahar yüzünden yüz binlerce çiçeğe kavuştu.
  • کم ز خاکی چون که خاکی یار یافت ** از بهاری صد هزار انوار یافت‏
  • O yaş ağaç, sevgiliyle buluşunca hoş bir hava yüzünden baştan ayağa açıldı, donandı.
  • آن درختی کاو شود با یار جفت ** از هوای خوش ز سر تا پا شکفت‏
  • Fakat gözün aykırı bir dost görünce başını, yüzünü yorgana çekti. 35
  • در خزان چون دید او یار خلاف ** در کشید او رو و سر زیر لحاف‏
  • “Kötü dostla ünsiyet, belâya bulaşmaktır. Mademki o geldi, bana uyumak düşer.
  • گفت یار بد بلا آشفتن است ** چون که او آمد طریقم خفتن است‏
  • Uyuyayım da Eshabı Kehf’ten olayım. O sıkıntıda o minnette mahpus kalmak, Dıkyanus’tan iyi” dedi.
  • پس بخسپم باشم اصحاب کهف ** به ز دقیانوس آن محبوس لهف
  • Eshabı kehf’in uyanıklığı, Dıkyanus’a kulluk etmekti. Fakat uykuları; şereflerini, haysiyetlerini korumuş oldu.
  • یقظه شان مصروف دقیانوس بود ** خوابشان سرمایه‏ی ناموس بود
  • Bilgiyle uyumak uyanıklıktır. Vay bilgisizle oturan uyanık kişiye!
  • خواب بیداری ست چون با دانش است ** وای بیداری که با نادان نشست‏
  • Kargalar, güz mevsimi otağlarını kurdular mı, bülbüller gizlenir ve susarlar. 40
  • چون که زاغان خیمه بر بهمن زدند ** بلبلان پنهان شدند و تن زدند
  • Çünkü gül bahçesi olmayınca, bülbül sükût eder. Güneşin kayboluşu, uyanıklığı öldürür.
  • ز آنکه بی‏گل‏زار بلبل خامش است ** غیبت خورشید بیداری کش است‏