- Tavus kuşu, nasıl köylü evinde olmazsa, hakikat ilmi de her aceminin malı olmaz.
- او نپاید پیش هر نااوستا ** همچو طاوسی به خانهی روستا
- Padişahın, doğanı ihtiyar kadının evinde bulunması
- یافتن پادشاه باز را به خانهی کمپیر زن
- Doğanın padişahtan kaçıp un eleyen kocakarının evine gitmesi, bilgisizliğindendir.
- دین نه آن باز است کاو از شه گریخت ** سوی آن کمپیر کاو میآرد بیخت
- O kadıncağız, çocuklarına tutmaç pişirmeye savaşırken o cinsi güzel, kendisi hoş doğanı görünce,
- تا که تتماجی پزد اولاد را ** دید آن باز خوش خوش زاد را
- Tutup ayacığını bağladı, kanadını kesip güdük bir hale getirdi, tırnağını kesti, yesin diye de önüne saman koydu. 325
- پایکش بست و پرش کوتاه کرد ** ناخنش ببرید و قوتش کاه کرد
- ”Ehil olmayanlar sana iyi bakamamışlar, kanadın haddini aşmış, tırnağın da uzamış.
- گفت نااهلان نکردندت به ساز ** پر فزود از حد و ناخن شد دراز
- Na ehil kişiler seni hasta ederler. Ananın yanına gel ki sana iyi baksın!” dedi.
- دست هر نااهل بیمارت کند ** سوی مادر آ که تیمارت کند
- Arkadaş, cahilin sevgisini de böyle bil. Cahil yolda daima çarpık, daima yampiri gider.
- مهر جاهل را چنین دان ای رفیق ** کژ رود جاهل همیشه در طریق
- Padişahın günü, doğanı aramakla geçti, nihayet o kocakarının çadırına yöneldi.
- روز شه در جستجو بیگاه شد ** سوی آن کمپیر و آن خرگاه شد
- Ansızın orada doğanı, toz duman içinde gördü. Ona bakıp ağlamaya başladı. 330
- دید ناگه باز را در دود و گرد ** شه بر او بگریست زار و نوحه کرد
- Dedi ki: “Her ne kadar, bize dosdoğru vefakârlıkta bulunmadığın için bu hâl sana lâyıktı.
- گفت هر چند این جز ای کار تست ** که نباشی در وفای ما درست