English    Türkçe    فارسی   

2
3225-3234

  • Şeyh, derhal iğnesini denize attı ve yüce sesle iğneyi istedi. 3225
  • شیخ سوزن زود در دریا فگند ** خواست سوزن را به آواز بلند
  • Yüz binlerce Allah balığı, her birinin ağzında birer altın iğne olduğu halde,
  • صد هزاران ماهی اللهیی ** سوزن زر در لب هر ماهیی‏
  • Ey şeyh Allah’ın iğnelerini al, diye Allah denizinden baş çıkardı.
  • سر بر آوردند از دریای حق ** که بگیر ای شیخ سوزنهای حق‏
  • İbrahim Ethem, yüzünü o emîre dönüp dedi ki; Ey emîr, gönül saltanatı mı iyi, öyle bayağı bir saltanat mı?
  • رو بدو کرد و بگفتش ای امیر ** ملک دل به یا چنان ملک حقیر
  • Bu zahiri bir işaretten ibaret, bir hiç bile değil. Bâtın âlemine varırsan bunun yirmi mislini görürsün.
  • این نشان ظاهر است این هیچ نیست ** تا بباطن در روی بینی تو بیست‏
  • Şehre bahçeden bir dal getirirler. Fakat bağı bostanı oraya nasıl götürsünler? 3230
  • سوی شهر از باغ شاخی آورند ** باغ و بستان را کجا آن جا برند
  • Hele bu gökyüzü, ancak bir yaprağı olan bir bağ olursa, hatta o âlem bir içtir, hakikattir de şu cihan, onun kabuğuna benzer.
  • خاصه باغی کاین فلک یک برگ اوست ** بلکه این مغز است وین عالم چو پوست‏
  • Sen, o bağa doğru adım atamıyorsun. Fazla koku kokla da nezleni gider!
  • بر نمی‏داری سوی آن باغ گام ** بوی افزون جوی و کن دفع زکام‏
  • Bu suretle o koku, canını çeksin de gözlerinin nuru olsun.
  • تا که آن بو جاذب جانت شود ** تا که آن بو نور چشمانت شود
  • Yakup Peygamberin oğlu Yusuf, bu koku hakkında “ Gömleğimi alın, götürüp babamın yüzüne koyun” dedi.
  • گفت یوسف ابن یعقوب نبی ** بهر بو ألقوا علی وجه أبی‏